GÜNCEL HABERLERVERGİ MEVZUATIVergi Usul Kanunu

Vergi ve Ceza Tebligatlarında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

mevzuat-7

Vergi ve Ceza Tebligatlarında Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Adreste bulunmama, muhtara tebliğ

İlanen tebligat

Tebligatlar 93. Maddeye göre posta ile ve ilmühaberli taahhütlü olarak yapılır.[1] Tebligat muhatabın bilinen adresine yapılır.[2]

Muhatap bilinen adreste yoksa posta memuru durumu zarf üzerine yazar ve mektup vergi idaresine iade edilir.

Posta memuru muhatabın yeni adresini komşulardan öğrenebilirse durumu tebliğ zarfına şerh eder, beyanda bulunanın imzasının alır ve mektubu vergi idaresine iade eder.

Vergi idaresi münasip bir süre bekledikten sonra evrakı tekrar tebliğe çıkarır. İkinci tebligatta muhataba ulaşmaz ise ilanen tebligat yapılır.

Posta yolu ile yapılacak tebligatlarda iki kez yapılacak tebligat bir zaman alacaktır. İlk tebliğin gönderilmesi, mektubun idareye iadesi ve ulaşması, münasip bir süre sonra tekrar tebligat herhalde bir aydan daha fazla zaman alacaktır.

Vergi idaresinin memur vasıtasıyla tebligat yapması

Vergi idaresi yılın son ayına sıkışan ve yılsonunda zaman aşımına uğrayacak olan vergi ceza ihbarnamelerini zamanaşımını kesmek amacıyla 107. Maddeye göre memur vasıtasıyla yapmaktadır.[3] Memur vasıtasıyla yapılacak tebligatlar posta ile yapılacak tebligatlarla aynı esaslara tabidir. Yani memur muhatabı adresinde bulamaz ise memurun yaptığı işlemlerin aynısını yapacaktır. Muhatabı adresinde bulamayan memur komşulardan yeni adres tespiti yapacak, tebliği zarfına durumu şerh edecek ve mektubu vergi dairesine iade edecek, vergi idaresi münasip bir süre sonra evrakı tekrar memur ile gönderecek ve yine adreste bulunamaz ise bu kez vergi idaresi ilanen tebligat yapacaktır.

Burada tartışma konusu olacak olan münasip süreni ne olduğudur? 102. madde “…tayin olunacak münasip bir süre sonra yeniden tebliğe çıkarılır” demektedir.

1 Ocak 2016 gününe kadar tebliğ edilemeyen 2010 yılına ait vergi ve cezalar zamanaşımına uğrayacaktır.[4]

DANIŞTAY KARARLARI

T.C.

DANIŞTAY

3. DAİRE

E. 2002/3452

K. 2004/1114

T. 21.4.2004

• KOMİSYON KARŞILIĞI BELGE DÜZENLEYEN MÜKELLEF ( Komisyonun Faiz Geliri Niteliği – Tebliğ – Tebliğ Yapılan Kişiler – Kanuni Temsilcinin Bilinen İkametgahına Yapılan Tebligatın Geçerli Olduğu )

• TEBLİGATIN KİMLERE VE HANGİ ADRESLERE YAPILMASI GEREKTİĞİ ( Şirket Kanuni Temsilcisinin İkametgahına Yapılan Tebligatın Hukuken Geçerli Olacağı )

• FATURA DÜZENLEYENLERİN KOMİSYON KARŞILIĞI BU BELGELERİ DÜZENLEMİŞ OLMALARI ( Faiz Geliri Elde Edilmiş Sayılacakları – Cezalı Vergi Tarhiyatı – Kanuni Temsilci İkametgahına Yapılan Tebligatın Hukuken Geçerli Olduğu )

• KANUNİ TEMSİLCİNİN BİLİNEN İKAMETGAH ADRESİNE YAPILAN TEBLİGAT ( Hukuken Geçerli Olduğu )

213/m.93,94,101,104

6183/m.55,58

ÖZET : İşyeri adresi sürekli kapalı olan davacı, şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnamelerinin, şirketin kanuni temsilcisinin ikametgah adresinde tebliğinden sonra, bu yolla kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinde yasaya aykırılık yoktur.

İstemin Özeti : 1999 yılında komisyon karşılığı belge düzenleyerek elde ettiği faiz gelirini beyan etmediği görüşüyle salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve fon payının gecikme faiziyle beraber tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrini; gösterilen adreslerinin boş olduğu yoklama fişleri ve diğer suretlerle tespit edilen davacı Şirketin adına düzenlenen ihbarnamenin ilanen tebliğinin sağlanması gerekirken, ihbarnamenin şirketin kanuni temsilcisinin ikametgah adresinde tebliği 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 93, 94 ve 101’inci maddelerine aykırı düştüğünden kesinleşmiş bir kamu alacağının varlığından söz edilemeyeceği gerekçesiyle iptal eden İzmir İkinci Vergi Mahkemesinin 26.9.2002 gün ve E: 2002/128, K: 2002/797 sayılı kararının; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 101’inci maddesine göre şirket müdürünün adresi, bilinen adresler arasında sayıldığından bu adreste yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu ileri sürülerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.

Tetkik Hakimi: Birgül Öğülmüş

Düşüncesi: Şirket adına düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin 94’üncü maddeye uygun olarak temsilcisine tebliği sağlandığı anlaşılan olayda ödeme emrinin iptali yolunda verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Savcı: Eren Sonbay

Düşüncesi: 1999 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu komisyon karşılığı sahte belge düzenlenerek elde edilen kazanan beyan edilmediği görüşle salınan ve itiraz edilmeyerek kesinleşen kurumlar vergisi, fon payı, vergi ziyaı cezası ve gecikme faizinden oluşan amme alacağına tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrini, idarece ilanen tebliğ yoluna gidilmesinde yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle iptal eden vergi mahkemesi kararının bozulması vergi dairesi tarafından istenilmektedir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 93. ve 94. maddelerinde tebliğin ne şekilde yapılacağı belirtilerek, 101 ve 102. maddelerinde bilinen adreslerin sayıldığı, 103. maddesinde tebliğin ilanla yapılacağı haller 4 bent olarak sayıldıktan sonra ilanın şekli başlıklı 104. maddesinde ise, ilanın şekli hükme bağlanmıştır.

Dosyanın incelenmesinden, inceleme raporu doğrultusunda düzenlenen ve tebliğ edilen ihbarnamelerin, 21.3.2001 tarihinde adresin terk edildiği ifadesi ile tebliğ edilememesi üzerine, ikametgah adresine tebliğe çıkarıldığı, şirket ortağının ikametgah adresinin yukarıda sözü edilen maddelere göre “”bilinen adres”” olarak değerlendirilmesinin gerektiği, kaldı ki defter ve belge ibrazı istemini içeren yazının da aynı adrese tebliğ edildiği, şirket temsilcisinin herhangi bir itirazının olmadığı, tebliğin usulsüz yapıldığına ilişkin iddiasının bulunmadığı, vergi inceleme raporlarında bilinen adres olarak ( … Cad. No: 72/3… ) adresinin, şirket yetkilince imzalanan tutanaklarla sabitlendiği tartışmasızdır.

Vergi Dairesince, defalarca bilinen adreslere tebligatlar yapılmaya çalışıldığı ancak işyerinde bulunulamaması nedeniyle tebliğlerin ulaştırılamadığı görülmektedir. Daha sonra şirket tarafından adres değişikliği, yada başka bir ikametgah adresi bildirilmediği de ortadadır. Bu nedenle tarhiyatların kesinleşmesinden sonra vadesi içersinde ödenmediği gerekçesiyle düzenlenen ödeme emrinin şirket ortağı ve müdürü olan … bilinen adresine tebliğinde Vergi Usul Kanunlarının ilgili maddeleri uyarınca aykırılık görülmemiştir.

Vergi Dairesi temyiz isteminin kabul edilmesi ve vergi mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesince işin gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Kesinleştiği ve vadesi geçtiği halde ödenmeyen kamu alacaklarının tahsili amacıyla kamu borçluları adına ödeme emri düzenlenmesi 6183 sayılı Yasanın 55’inci maddesinde öngörülmüş; adına ödeme emri düzenlenenlerin ödeme emriyle istenen borcun bulunmadığı, ödendiği ya da zamanaşımına uğradığı iddialarından en az birine dayanarak ve tebliğinden başlayarak yedi gün içinde ödeme emrine itiraz edebilecekleri ise aynı Yasanın 58’inci maddesinde düzenlenmiştir.

Ödeme emrine konu olan vergi ve cezaların kamu alacağı niteliği kazanması; vergilendirmeye ilişkin ihbarnamelerde yer alan vergi ve cezaların duyurulmasına rağmen dava konusu yapılmaksızın, yapılmışsa yargı yeri kararı uyarınca kesinleşmesiyle oluştuğundan, bu şekilde kesinleşen kamu alacağını vadesinde ödemeyen mükelleflere yedi gün içinde borçlarını ödemeleri ihtarını içeren ödeme emrine karşı açılan davalarda öncelikle, ödeme emriyle cebren takibine başlanan vergi ve cezaların usulüne uygun tebliğ edilip edilmediğinin tespiti zorunludur.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 94’üncü maddesinde; tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere, tüzel kişilerde bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde ise bunları idare edenlere veya temsilcilerine yapılacağı, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde ikametgah adresinde bulunanlardan veya iş yerlerinde memur ya da müstahdemlerden birine yapılacağı düzenlemesine yer verildikten sonra parantez içi hükümle muhatap yerine kendisine bu şekilde tebliğ yapılan kimsenin görünüşüne göre ( 18 ) yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması şartı aranmıştır.

213 sayılı Yasanın V’inci kısmının “”posta ile tebliğ usulü”” başlıklı II’inci Bölümünde yer alan 100’üncü maddesinde; bilinen adrese gönderilen mektupların posta idaresince muhatabına teslim edildiği tarihte tebliğ edilmiş sayılacağı kabul edildikten sonra 101’inci maddesinde bilinen adreslerin nelerden oluştuğu sayılmış 102’nci maddesinin birinci fıkrasında da tebliğ olunacak evrakı muhtevi zarf posta idaresince muhatabına verildikten sonra keyfiyetin, muhatap ile posta memuru tarafından tarih ve imza konulmak suretiyle tespit olunacağı belirtilmiştir.

Davacı adına salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve fon payına ilişkin 20.3.2001 tarih ve 7320 sayılı sıra nolu ihbarname 6.4.2001 tarihinde şirketin kanuni temsilcisinin ikametgahı olan “”… Cad. No: 72/3 …”” adresinde tebliğ edilmiş olup, ihbarnamenin, vergi dairesinin bilgisi dahilinde olan ikametgah adresi yerine ilanen tebliği yoluna gidilmesinin yasaya aykırı olduğu yolundaki davacı iddiasının olayla ilgisi bulunmamaktadır.

Dosyanın incelenmesinden inceleme raporu eki tutanağı imzaya davet yazısının yukarıda belirtilen adreste 17.11.2000 tarihinde bizzat kurum temsilcisine tebliğ edildiği, rapor eki tutanaklarda da bu adresin beyan edildiği, adres tespit tutanakları ve tebliğ alındılarıyla da iş yeri adresinin devamlı suretle kapalı olduğunun tespit edildiği anlaşılmış, dava dilekçesinde iş yerinin kapalı olması nedeniyle ihbarnamelerin vergi dairesinin bilgisi dahilinde olan ikametgah adresinde tebliği gerektiği iddiasında bulunan davacı bu iddiasıyla tespitleri doğrulamıştır. Bu durumda kurum temsilcisinin ikametgah adresinde 6.4.2001 tarihinde yasaya uygun olarak duyurulan ve dava konusu yapılmayarak kesinleşen kamu alacağının tahsili için düzenlenen ödeme emrinde yasaya aykırılık bulunmadığından ödeme emrinin iptali yolundaki vergi mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile İzmir İkinci Vergi Mahkemesinin 26.9.2002 gün ve E: 2002/128, K: 2002/797 sayılı kararının bozulmasına, 492 sayılı Harçlar Kanununun 13’üncü maddesinin ( j ) bendi uyarınca alınması gerekli harç dahil olmak üzere yargılama giderlerinin yeniden verilecek kararda karşılanması gerektiğine 21.4.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

DANIŞTAY

4. DAİRE

E. 2008/5721

K. 2011/630

T. 10.2.2011

• VERGİ BORCU ( Haciz Bildirisi İle Banka Hesabına Uygulanan Haciz İşleminin İptali İstemi – Tebligatın Posta Yoluyla Yapılabileceği Gibi Maliye Bakanlığı’nın Gerekli Gördüğü Hallerde Memur Vasıtasıyla da Yaptırılabileceği )

• HACİZ BİLDİRİSİ İLE BANKA HESABINA UYGULANAN HACİZ İŞLEMİNİN İPTALİ İSTEMİ ( Tebligatın Posta Yoluyla Yapılabileceği Gibi Maliye Bakanlığı’nın Gerekli Gördüğü Hallerde Memur Vasıtasıyla da Yaptırılabileceği )

• TEBLİGAT ( Posta Yoluyla Yapılabileceği Gibi Maliye Bakanlığı’nın Gerekli Gördüğü Hallerde Memur Vasıtasıyla da Yaptırılabileceği – Vergi Borcu Nedeniyle Haciz Bildirisi İle Banka Hesabına Uygulanan Haciz İşleminin İptali İstemi )

• İDARECE MEMUR VASITASIYLA TEBLİĞ YAPTIRILMASI ( Posta Yoluyla Tebliğe İlişkin Hükümlerin Uygulanması Gerektiği – Vergi Borcu Nedeniyle Haciz Bildirisi İle Banka Hesabına Uygulanan Haciz İşleminin İptali İstemi )

213/m.102,103,107

ÖZET : Tebligatın posta yoluyla yapılabileceği gibi Maliye Bakanlığı’nın gerekli gördüğü hallerde memur vasıtasıyla da yaptırılabileceği, idarece memur vasıtasıyla tebliğ yaptırılması durumunda posta yoluyla tebliğe ilişkin hükümlerin uygulanması gerekir.

İstemin Özeti : Davacının vergi borcu nedeniyle 23.10.2007 tarihli ve 69134 sayılı haciz bildirisi ile banka hesabına uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 3.Vergi Mahkemesi 15.5.2008 günlü ve E:2007/2972, K:2008/1584 sayılı kararıyla; davacının 1999 yılında elde ettiği menkul sermaye iradını beyan dışı bıraktığı ileri sürülerek takdir komisyonu kararına istinaden yapılan tarhiyata ilişkin vergi ceza ihbarnamesinin ve düzenlenen ödeme emrinin memur eliyle tebliğe çıkarıldığı bilinen adreste tebliğ edilemediğinin adres tespit tutanağı ile tespit edildiği, bu şekilde kesinleştirilen kamu alacağının tahsili amacıyla dava konusu haciz işleminin tesis edildiği, ancak, normal ve mutad tebliğ yönteminin posta ile tebliğ olduğu, ihbarname ve ödeme emrinin posta ile tebliğe çıkarılmaksızın memur eliyle tebliğ edilmeye çalışılmasının yasal olmadığı, usulüne uygun olarak kesinleşmediği anlaşılan kamu alacağının tahsili amacıyla uygulanan haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. Davalı İdare, yapılan işlemlerin yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Z. B.’un Düşüncesi : Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı İ. E.’nun Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

KARAR : Davacının vergi borcu nedeniyle 23.10.2007 tarihli ve 69134 sayılı haciz bildirisi ile banka hesabına uygulanan haciz işleminin iptaline karar veren Vergi Mahkemesi kararı davalı İdare tarafından temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 102 nci maddesinde, tebliğ olunacak evrakı muhtevi zarfın posta idaresince muhatabına verileceği ve keyfiyetin muhatap ile posta memuru tarafından taahhüt ilmühaberine tarih ve imza konulmak suretiyle tespit olunacağı, muhatabın zarf üzerinde yazılı adresini değiştirmesinden dolayı bulunamamış olması halinde posta memurunun durumu zarf üzerine yazacağı ve mektubun posta idaresince derhal tebliği yaptıran daireye gönderileceği, 103 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında muhatabın bilinen adresi yanlış veya değişmiş olması ve bu yüzden gönderilmiş olan mektubun geri gelmiş olması halinde, tebliğin ilanla yapılacağı, aynı Kanun’un memur vasıtasıyla tebliğ başlıklı 107 nci maddesinde ise; Maliye Bakanlığının tebliğleri posta yerine memur vasıtasıyla da yaptırmaya yetkili olduğu, bu madde hükmünün uygulanmasında da bu kısımdaki tebliğ esaslarına uyulacağı hüküm altına alınmıştır.

Anılan yasal düzenlemenin değerlendirilmesinden, tebligatın posta yoluyla yapılabileceği gibi Maliye Bakanlığı’nın gerekli gördüğü hallerde memur vasıtasıyla da yaptırılabileceği, idarece memur vasıtasıyla tebliğ yaptırılması durumunda posta yoluyla tebliğe ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı adına yapılan tarhiyata ilişkin ihbarnamenin ve sonrasında düzenlenen ödeme emrinin davacının ikametgah adresinde memur eliyle tebliğ edilmeye çalışıldığı, davacının bilinen ve tespit edilen adreslerinde çeşitli tarihlerde bağlı olunan mahalle muhtarları nezdinde düzenlenen adres tespit tutanakları ile adreste bulunamama halinin tespit edildiği belirtilmişse de; yukarıda ifade edildiği üzere memur vasıtasıyla yapılacak tebliğlerde 213 sayılı Kanunun 102 nci maddesinde belirtilen usul ve esaslara uyulması gerektiği açıktır. Bu anlamda şayet adreste bulunamama nedeniyle tebliğ imkansızlığı söz konusu ise, memur tarafından düzenlenen adres tespit tutanağının kanunen geçerli bir tebligat belgesi olarak kabulü için, öncelikle tebliğ edilmeye çalışılan evraka ilişkin bilgiler ihtiva etmesi yani onunla ilişkilendirilmesi ve 213 sayılı Kanunda belirtilen şekil şartlarını ihtiva etmesi gerekmektedir.

Dosyada bulunan adres tespit tutanaklarının ise vergi ceza ihbarnamesi ve ödeme emrinin tebliğine ilişkin olup olmadığı hususunda bir bilgi içermediği dolayısıyla ilişkilendirilmediği görülmektedir. Usulüne uygun olarak tebliğ işlemleri tamamlanmadığı anlaşılan kamu alacağının kesinleştiği söylenemeyeceğinden, haciz işleminin iptaline karar veren Mahkeme kararında sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

SONUÇ : Bu nedenle, temyiz isteminin reddine, İstanbul 3.Vergi Mahkemesinin 10.4.2008 günlü ve E:2007/1754, K:2008/745 sayılı kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle onanmasına, 10.02.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Davacının vergi borcu nedeniyle 23.10.2007 tarihli ve 69134 sayılı haciz bildirisi ile banka hesabına uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır.

Vergi Mahkemesi, normal ve mutad tebliğ yönteminin posta ile tebliğ olduğu, ihbarname ve ödeme emrinin posta ile tebliğe çıkarılmaksızın memur eliyle tebliğ edilmeye çalışılmasının yasal olmadığı, usulüne uygun olarak kesinleşmediği anlaşılan kamu alacağının tahsili amacıyla uygulanan haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Memur Vasıtasıyla Tebliğ” başlıklı 107 nci maddesinde, Maliye Bakanlığının tebliğleri posta yerine memur vasıtasıyla da yaptırmaya yetkili olduğu, bu madde hükmünün uygulanmasında da bu kısımdaki tebliğ esaslarına uyulacağı hüküm altına alınmıştır.

Anılan yasal düzenlemenin değerlendirilmesinden, tebligatın posta yoluyla yapılabileceği gibi Maliye Bakanlığı’nın gerekli gördüğü hallerde memur vasıtasıyla da yaptırılabileceği, posta yoluyla tebliğ usulünün uygulanmasının zorunlu ve öncelikli bir yol olmadığı, idarece memur vasıtasıyla tebliğ yaptırılması durumunda posta yoluyla tebliğe ilişkin hükümlerin uygulanması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.

İncelenen dosyada, ödeme emri ve ihbarnamenin tebliğ sırasında, düzenlenen tespit tutanaklarının, 213 sayılı Kanunun 107 nci maddesiyle verilen yetki kapsamında ihbarnamenin memur eliyle tebliğine çalışılması nedeniyle düzenlendiği, ihbarname tebliğinden bağımsız olmadığı ve söz konusu adres tespit tutanaklarının, davacının adresinde bulunamadığının 213 sayılı Kanunun 102 nci maddesinin son fıkrasında öngörülen kişiler nezdinde düzenlendiği görülmüştür. Bu yolla yapılan tebliğin, anılan Kanunun 102 nci maddesinde öngörülen usule uygun şekilde yapıldığı anlaşıldığından kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla uygulanan haciz işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı, Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyız.

T.C.

DANIŞTAY

9. DAİRE

E. 2008/6070

K. 2010/7052

T. 28.12.2010

• TEBLİĞ EVRAKI ( Muhatabın Bulunmaması/Kendisine Tebligat Yapılacak Kimselerin Tebellüğden İmtina Etmeleri – Evrak Önlerine Bırakılmak Suretiyle Tebliğinin Mümkün Olmadığı/Resen Tarh Edilen Vergi )

• RESEN TARH EDİLEN VERGİ ( Muhatabın Bulunmaması/Kendisine Tebligat Yapılacak Kimselerin Tebellüğden İmtina Etmeleri – Evrak Önlerine Bırakılmak Suretiyle Tebliğinin Mümkün Olmadığı/Alacağının Kesinleştiğinden Söz Edilemeyeceği )

• TEBELLÜĞDEN İMTİNA ( Muhatabın Bulunmaması Durumunda Muhatap Yerine Kendisine Tebligat Yapılacak Kimselerin – Evrak Önlerine Bırakılmak Suretiyle Tebliğinin Mümkün Olmadığı/Usulsüz Tebligat )

• USULSÜZ TEBLİGAT ( Muhatabın Bulunmaması Durumunda Muhatap Yerine Kendisine Tebligat Yapılacak Kimselerin Tebellüğden İmtina Etmeleri – Evrak Önlerine Bırakılmak Suretiyle Tebliğinin Mümkün Olmadığı )

213/m. 94, 102

ÖZET : Muhatabın bulunmaması durumunda muhatap yerine kendisine tebligat yapılacak kimselerin tebellüğden imtina etmeleri halinde tebliğ evrakının önlerine bırakılmak suretiyle tebliğinin mümkün olmadığı, alacağının kesinleştiğinden söz edilemeyeceğinden düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet bulunmadığı gözetilmelidir.

İstemin Özeti : Davacı adına 2005/Şubat dönemine ilişkin olarak resen tarh edilen vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davayı; 213 sayılı Kanunun 102. maddesinde, muhatap, tebellüğden imtina ederse tebliğ edilecek evrakın önüne bırakılmak suretiyle tebliğ edileceği, ve bunun komşularından bir kişi veya muhtar veya ihtiyar heyeti üyelerinden biri veyahut bir zabıta memuru huzurunda icra ve keyfiyetin taahhüt ilmühaberine yazılarak tarih ve imza vaz’edilmek ve hazır bulunanlara da imzalatılmak suretiyle tesbit olunacağının hükme bağlandığı, dosyanın incelenmesinden, davacının 2004 yılına ilişkin defter ve belgelerinin istenilmesine rağmen ibraz edilmemesi üzerine düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden adına vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarhiyatı yapıldığı, söz konusu cezalı tarhiyata ilişkin ihbarnamelerin davacının tutuklu olduğu dönemde eşine tebliğ edilmeye çalışıldığı, davacının eşinin tebellüğden imtina etmesi üzerine tebliğ alındısına “adrese bırakıldı” ibaresi yazılmak ve muhtara imzalatılmak suretiyle ihbarnamelerin tebliği yoluna gidildiği, söz konusu ihbarnamelere karşı dava açılmadığı, daha sonra düzenlenen ödeme emrinin davacıya tebliği üzerine bu ödeme emrinin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı, yukarıda anılan Kanun hükmünün değerlendirilmesinden, tebliğ evrakının bu yolla tebliğinin ancak muhataba yapılacak tebliğlerde mümkün olduğu sonucuna varıldığı, 213 sayılı Kanunun 94. maddesi karşısında, muhatap ibaresinden ise, mükellefler ile bunların kanuni temsilcileri, umumi vekilleri veya vergi cezası kesilenler, tüzel kişilerde ise, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerinin anlaşılması gerektiği, bu durumda, muhatabın bulunmaması durumunda muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimselerin tebellüğden imtina etmeleri halinde tebliğ evrakının önlerine bırakılmak suretiyle tebliğinin mümkün olmadığı, bu nedenle amme alacağının kesinleştiğinden söz edilemeyeceğinden düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle kabul eden Malatya Vergi Mahkemesinin 11.6.2008 tarih ve E:2008/142, K:2008/266 sayılı kararının; dava konusu ödeme emri dayanağı ihbarnamenin tebliğinin usulüne uygun olduğu, dava konusu ödeme emrinde yasal isabetsizlik bulunmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Cevap verilmemiştir.

Danıştay Savcısı Filiz Z. Gürmeriç’in Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

Tetkik Hakimi Fatih Torun’un Düşüncesi : İleri sürülen iddialar usule ve hukuka uygun Vergi Mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, temyiz isteminin reddi gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:

KARAR : Dayandığı hukuki ve kanuni nedenlerle gerekçesi yukarıda açıklanan Vergi Mahkemesi kararı, aynı gerekçe ve nedenlerle Dairemizce de uygun görülmüş olup, temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, sözü geçen kararın bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından,

SONUÇ : Temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına, 28.12.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

[1] 213 sayılı VUK’un 93. maddesi

[2] Bilinen adresler VUK 101. Maddede sayılmıştır

[3]213 sayılı VUK 107

[4] 213 sayılı yasa 114

kaynak:http://www.adaletbiz.com/vergi-hukuku/vergi-ve-ceza-tebligatlarinin-puf-noktalari-h22029.html

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.