VERGİ MEVZUATIVergi Usul Kanunu

Mükellef Hakları ve Türkiye’deki Durumu

bayan-59

  1. GİRİŞ

Vergileme işleminde, verginin tarafları olan devlet   ve   mükellefe   bazı   yetki,   görev   ve sorumluluklar      verilmiştir.      Genel    olarak araştırmalara  bakıldığında,  bir  tarafta  vergi alacaklısı   konumundaki   devletin   daha   çok vergilendirme   yetkisi   ve   bu   yetkisini   nasıl kullandığı, diğer tarafta ise mükellefin daha çok ödev    ve    yükümlülüklerin    neler    olduğu konularının       incelemeye    tabi        tutulduğu
görülmektedir.   Ülkelerin   vergi   yasalarında, vergileme   sürecinde   mükelleflerin   haklarını
savunmaları amacıyla başvurabilecekleri yollar genellikle   düzenlenmiş   olmasına   rağmen,
“mükellef hakları” konusu oldukça ihmal edilmiş durumdadır.

1990’lı  yıllardan  itibaren,  dünyada  vergi idarelerinin     “mükellef    odaklı    yaklaşımla” yeniden    yapılandırılması        ve    vergileme sürecinin etkin, adil ve şeffaf hale getirilmesi çalışmalarına  paralel  olarak  birçok  ülkede mükellef haklarının belirlenmesi, açıklanması, korunması   ve   denetlenmesi   gibi   hususlar gündeme    gelmiş    ve      “mükellef    hakları” vergileme ile ilgili hızla gelişen ve ilgi çeken
alanlardan    birisi    olmuştur.    Günümüzde, mükellef  haklarının  açıklanması  ve  bunların
korunmasına    yönelik    çalışmalara    önem verilmesi,   bir   ülkede   devletin   vergileme
işlemine  ve  mükelleflerine  yaklaşımının  bir göstergesi    kabul    edilir    hale    gelmiştir.
Dolayısıyla, ülkemizde vergi idaresinin yeniden yapılandırılması konusunun bir parçası olarak
“mükellef hakları” ile ilgili düzenlemelerin de yapılması gerekmektedir.

Bu çalışmada, öncelikle mükellef haklarının gelişimi   konusunda   bilgi   verildikten   sonra,
mükellef    haklarının    anlamı    ve    türleri incelenecek   ve   vergi   idaresinin   yeniden
yapılandırılması ile mükellef hakları arasındaki ilişki ortaya konacaktır. Daha sonra, mükellef
haklarının              Türkiye’deki              durumu değerlendirilerek,        yapılması       gerekenler hakkında önerilerde bulunulacaktır.

  1. MÜKELLEF HAKLARININ GELİŞİMİ

Devletin          vergilendirme          yetkisinin sınırlandırılması  ve  mükelleflere  bazı  imkan veya hakların tanınması aslında 1215 tarihli Magna  Charta’ya  kadar  götürülebilir.  Daha sonraki dönemlerde, vergileme ile ilgili çeşitli ilkeler dile getirilmiş ve vergileme sürecinde bunlara       uygun     davranılması        gerektiği

vurgulanmıştır.    Ancak    çağdaş        anlamda mükellef  hakları  ile  ilgili  gelişmeler  mükellef
bildirgeleri veya imtiyazlarının açıklanması ve bu  hakların  korunmasına  yönelik  birimlerin
oluşturulması   ile   gündeme   gelmiştir. 1990 yılında OECD tarafından hazırlanan bir raporda
[1] belirtildiği üzere, OECD üyesi tüm ülkelerin vergi sistemlerinde mükelleflere verilen ödevler
ve   tanınan   belirli   haklar   mevcut   olmasına rağmen,   söz   konusu   ülkelerin   çok   azında
“mükellef hakları bildirgesi” açıklandığı tespit edilmiştir. Bu yıllardan itibaren çeşitli ülkeler,
vergi   idarelerinin   yeniden   yapılandırılması çalışmaları      sırasında      “mükellef      hakları bildirgesi”   veya “mükellef   hakları   imtiyazı” açıklamaya  ve  vergilemenin  bu  yüzüne  de önem vermeye başlamışlardır.

  1. Mükellef Haklarının Hukuksal
    Dayanakları ve Açıklanması

Günümüzde,  vergileme  işleminde  başarı
sağlanabilmesi   için   mükelleflerle   işbirliğine
gidilmesi     ve    onların    vergiye    gönüllü
uyumlarının    artırılmasının    şart    olduğunu
anlayan   vergi   idareleri,   vergileme   işlemini
“mükellefe rağmen” değil, “mükellefle birlikte”
yürütmeyi ve onların beklentilerini de dikkate
almayı  düşünmüşlerdir.  Dolayısıyla,  mükellef
haklarının   ön   plana   çıkmasının   felsefi
dayanağı;    vergileme    işlemine    mükellef
açısından yaklaşılması ve mükelleflerin vergi
idarelerine   güven   duymalarını   sağlayacak
düzenlemelerin yapılmasıdır.

  1. Mükellef Haklarının Hukuksal
    Dayanakları

Mükellef   haklarını   düzenleyen   hukuksal dayanak  veya  kaynaklar  incelendiğinde  ise, bunları   kendi   içinde   iki   gruba   ayırmak mümkündür: 1) Uluslararası anlaşma, Anayasa veya kanunlarla yapılan temel düzenlemeler; 2) Mükellef  hakları  bildirgeleri  veya  imtiyazları şeklindeki idari düzenlemeler.

Uluslararası anlaşma, Anayasa ve kanun hükümleri mükellef haklarının belirlenmesi ve düzenlenmesine    yönelik    kaynaklar    iken, mükellef bildirgeleri veya imtiyazları şeklindeki düzenlemeler  daha  çok  mükellef  haklarının açıklanması   ve   kamuoyuna   duyurulmasına yönelik kaynaklardır.

Bazı   uluslararası   anlaşmalarda,   birçok ülkenin anayasasında veya vergi kanunlarında mükellef hakları ile ilgili dolaylı veya doğrudan düzenlemeler   vardır.   Uluslararası   alandaki insan      hakları       sözleşmeleri,      ekonomik bütünleşme         antlaşmaları         ve         çifte vergilendirmenin önlenmesi antlaşmalarındaki
temel    insan    haklarının    güvence    altına alınmasına   yönelik   düzenlemeler,   mükellef haklarının korunmasını da sağlamaktadır [2].

Tüm vatandaşların temel haklarını güvence altına alan anayasal ilkeler ve düzenlemeler, etkisini     mükellef    hakları    alanında    da göstermektedir.   Anayasalarda   düzenlenen;
kanun  önünde  eşitlik,  özel  hayatın  gizliliği, konut dokunulmazlığı, seyahat ve haberleşme
özgürlüğü, hak arama özgürlüğü ile başvurma hakkı ilkeleri ve ilgili hükümler, aynı zamanda

vergileme    sürecinde    mükelleflerle         ilgili yapılacak işlemlerde de belirleyici, yönlendirici

ve   kısıtlayıcı   olmaktadır      [3].   Dolayısıyla, anayasalarda       mükellef      haklarıyla      ilgili
doğrudan düzenlemeler olmamasına rağmen, genel   nitelikli   anayasal   hükümler   mükellef

haklarının          da         temel         dayanağını oluşturmaktadır.Mükellef       haklarıyla       ilgili      doğrudan

düzenlemeler,        birçok       ülkenin        vergi kanunlarında yer almasına rağmen, bunlar ya
sınırlı   sayıda   hüküm   içermekte   ya   da hükümlere   yer   verilmekle   birlikte   mükellef
haklarının sistemli ve kapsamlı bir uygulaması bulunmamaktadır.   Anglo   Sakson   hukukun
geçerli olduğu ülkelerde vergi idaresine geniş takdir yetkisi tanındığından, genellikle mükellef
hakları ile ilgili daha çok idari düzenlemelere yer   verilmiş   olup,   vergi   kanunlarında   bu
düzenlemelerin   doğru   ve   adaletli   olmasını sağlamaya   yönelik   hükümler   konulmasıyla
yetinilmiştir [4]. Kıta Avrupası hukuk sistemini uygulayan ülkelerde ise vergileme süreci ile
ilgili kurallar daha sıkı bir şekilde ve kanunlarla düzenlendiğinden, mükelleflere tanınan haklar
da  vergi  kanunlarında  düzenlenmiştir.  Vergi kanunlarının   yanı   sıra,   mükelleflere   haklar
sağlayan kanunlar da vardır. Örneğin çeşitli ülkelerde uygulanan Bilgi Alma Hakkı Kanunu,
Özel Hayatın Gizliliğinin Sağlanması Kanunu, Kamu  Mali  Denetimi  Kanunu,  Ombudsman
Kanunu   ve   İdari   Yargılama   Kanunu   gibi kanunlarla da mükelleflere haklar tanınmakta
ve koruma sağlanmaktadır [2].

Mükellef    bildirgeleri       veya    imtiyazları şeklindeki    ikinci    grup    kaynaklar,    vergi
konularıyla ilgili olarak bir mükellefin hak ve ödevlerini sade bir dille özetleme ve açıklama
girişimidir. Bu şekilde açıklanan bilgiler daha geniş kesimler için erişilebilir ve anlaşılabilir

olmaktadır.       Mükellef      bildirgeleri      veya imtiyazlarının çoğu, vergi sistemlerinde “kural”
getirmelerine    rağmen,    vergi    kanunlarına yönelik  bir  rehber  konumunda  olup,  kendi
içinde yasal belge niteliğini taşımazlar. Bunlar genel  olarak  ilgili  mevzuatta  bulunanlardan
daha fazla bir hak ve ödev getirmezler [5].

Birkaç   ülkede   çıkarılmış   olan   Mükellef Hakları Bildirgeleri daha çok kanun şeklinde
düzenlenmiş ve hükümleri daha fazla mükellef hakkı   sağlanmasına   odaklanmıştır.   Bunlar
kanun   şeklinde   çıkarıldığından,   mükellef haklarına yasal koruma sağlamaktadır. Birçok
ülkede   yaygın   olarak   kullanılan   Mükellef Hakları         İmtiyazları        şeklindeki        idari

düzenlemeler   ise   sadece   vergi   idaresinin mükellef haklarını açıklamasından ibarettir. Bu
idari düzenlemeler, vergi mükelleflerine vergi idaresi ile olan ilişkilerinde kolaylık ve etkin
koruma  sağlar.  Ayrıca,  vergileme  sürecinde belirliliği    artırdığından,   mükelleflerin   vergi
kanunlarına   gönüllü   uyumunun   artmasına
yardımcı olur [4].

  1. Mükellef Haklarının Açıklanması ve
    Duyurulması

Dünyada vergi idarelerinin “mükellef odaklı” yaklaşımla    yeniden    yapılandırılması    ve
mükellef haklarının ön plana çıkmasına paralel olarak, birçok ülkede bunların açıklanmasına
ve    duyurulmasına    yönelik    düzenlemeler yapılmaya   başlanmıştır.   Mükellef   haklarının
belirlenmesi  ve  açıklanması  ile  ilgili  yoğun çalışmalar   yürüten   ülkelerin   öncülüğünü
İngiltere, ABD ve Avustralya çekmiştir. Daha sonra, pek çok ülke bu yöndeki çalışmalarına
hız vermiştir.

Mükellef      haklarının       açıklanması    ve duyurulması biçimlerine bakıldığında, ülkelerin
yasama ve yürütme gelenekleri, kültürleri ve idare       anlayışları        çerçevesinde       farklı
yöntemlerin benimsendiği görülmektedir. Bazı ülkelerde, mükellef hakları bir “mükellef hakları

bildirgesi”     şeklinde     kabul    edilmiş    ve açıklanmışken, pek çok ülkede daha yaygın
açıklanma   şekli “mükellef   hakları   imtiyazı” biçiminde olmuştur.

Mükellef      haklarının       açıklanması    ve duyurulması hususunda ilk girişim İngiliz Vergi
İdaresi tarafından Temmuz 1986’da “Mükellef Hakları       İmtiyazı”nın       yayınlanması       ile
başlamıştır.  Ağustos 1991’de,  bu  imtiyazın temel amacı olan “mükelleflere adil ve etkin

hizmet      sunulmasını       sağlamak”    aynen korunurken,  kolay  anlaşılabilmesi  için  daha
özet ve açık hale getirilmiştir. Temmuz 2003’te yenilenen ve Temmuz 2004’te tekrar gözden

geçirilen    “Vergi   Mükellefleri   İçin   İmtiyaz”, mükelleflere yönelik bir “hizmet taahhüt beyanı”
niteliğini   taşıyan   broşür   olarak   basılmıştır. Böylece, Vergi Mükellefleri İçin İmtiyaz İngiliz
Gelir   İdaresinin   mükellef   hizmetlerine   olan genel yaklaşımının bir ifadesi haline gelmiştir
[6].

ABD’de mükellef haklarının açıklanması ve duyurulması   diğer   ülkelerden   farklı   olarak
kanun  şeklinde  yapılmıştır.  ABD  Kongresi,

Mükellef Hakları Bildirgesini 1988 yılında kabul edip ilan etmiştir. Daha sonra, 1996 yılında
Mükellef Hakları Bildirgesi 2 ve 1998 yılında Mükellef Hakları Bildirgesi 3’ü yasalaştırarak
vergileme sürecinde mükelleflerin sahip olduğu hak ve ödevlerin kapsamını daha ayrıntılı bir
şekilde  kamuoyuna  açıklamıştır [7].  Benzer şeklide 1998   yılında   İspanya   da   Mükellef
Hakları Bildirgesini kanun şeklinde çıkarmış ve daha   önce   vergi   kanunlarında   var   olan
mükellef  hakları  iyileştirilerek  ve  yeni  haklar tanınarak mükelleflerin vergileme sürecindeki
konumları güçlendirilmiştir [2].

Mükellef   hakları   konusunda   en   ile   ileri seviyeye ulaşmış olan Avustralya Vergi İdaresi
(ATO), 1993 yılında Avustralya Parlamentosu tarafından yayınlanan bir rapordan sonra bu
konuya   eğilmiştir.   İngiltere   ve   ABD’deki uygulamaların ayrıntılı incelenmesinden ve titiz
bir çalışma sürecinden sonra 1997 yılında ATO Mükellef   Hakları   İmtiyazı’nı   yayınlanmıştır.
Mükellef haklarının en iyi şekilde anlaşılması ve uygulanması amacıyla, ATO 2000 ve 2002
yıllarında  iki  ampirik  araştırma  yürütmüştür.
Mükelleflerin         talep        ve        beklentileri doğrultusunda gözden geçirilen ve yenilenen

Mükellef   Hakları   İmtiyazı   Kasım       2003’de yayınlanmıştır. İlk Mükellef Hakları İmtiyazı’nın
çok  uzun  olduğu  yönündeki  geri  dönüşüm bilgileri dikkate alınarak, bu imtiyaz iki şekilde
yayınlanmıştır: 1) “Mükellef Hakları İmtiyazı Bilmen  Gerekenler”  ve 2) “Mükellef  Hakları
İmtiyazı – Detaylı Olarak”. Avustralya Mükellef Hakları       İmtiyazı,       vergileme      işleminde
mükelleflerin sahip oldukları hakları ve yerine getirmeleri gereken ödevleri açık ve basit bir
şekilde sıraladığından, vergi idaresi – mükellef ilişkisinin karşılıklı ifadesi olarak görülmektedir
[6].

Son   yıllarda,   vergi   idarelerinin   yeniden yapılandırılması   çalışmaları   yürüten   bütün
ülkeler  fonksiyonel  veya  mükellef  odaklı  bir yapılanma   benimsemekte   ve   bu   süreçte
mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların açıklanmasına   büyük   önem   vermektedirler.
Nitekim   İngiltere,   ABD   ve   Avustralya’dan sonra,         vergi         idarelerinin         yeniden
yapılandırılması  çalışmaları  yürüten  Kanada, Fransa, Yeni Zelanda, Danimarka, Hollanda,
Finlandiya,  Norveç,  İsveç,  İzlanda,  İrlanda, Japonya,   Güney   Kore,   İspanya,   Rusya,

Polonya,      Çek    Cumhuriyeti,    Slovakya, Macaristan, Bulgaristan, Peru,

Uganda,   Zambiya   ve   diğer   birçok   ülke, mükellef haklarının düzenlenmesi ve bunların
açıklanmasına    yönelik    bildirgeler         veya imtiyazlar yayınlamıştır.

  1. Mükellef Haklarının Korunması Yolları

Ülkelerin yasama ve yürütme gelenekleri, kültürleri  ve  idare  anlayışlarına  bağlı  olarak
mükellef  haklarının  korunması  ile  ilgili  farklı kurum, kuruluş ve mekanizmalar geliştirilmiştir.
Mükellef haklarının korunmasına yönelik olarak ABD’de   farklı   bir   yapılanmaya   gidilerek
Mükellefin    Avukatı    İdaresi    kurulmuştur. Ülkelerinin   çoğunda   ise   benzer   amaçla
Ombudsman   görev   yapmaktadır.   Ayrıca, mükellef  haklarını  korumak  amacıyla  görev
yapan   Dünya   Mükellefler   Birliği   ve   birçok ülkede Mükellef Birlikleri oluşturulmuştur.

ABD’de Mükellefin Avukatı İdaresi, ABD İç Gelir   İdaresi (IRS)’in   mükelleflere   müşteri
odaklı  davranmasını  sağlamak,  müşterilere aktif  savunma  hizmeti  sunmak  ve  mükellef
yararına  politikaların  geliştirilmesinde  önemli rol oynamak amacıyla vergi idaresinin dışında
ve bağımsız idari bir birim olarak 1994 yılında kurulmuştur. Mükellefin Avukatı İdaresi temel
fonksiyonu;  IRS  ile  mükellef  arasında  baş gösteren sorunlarda mükellefe destek çıkmak
ve       belirlenen        kriterler       çerçevesinde mükelleflerin   sorunlarını   çözmektir.   Ayrıca,

mükelleflerin           vergileme           sürecinde karşılaştıkları  sorunları  belirlemekte,  bunları

analiz      etmekte      ve     çözüm     önerileri geliştirmektedir.   Mükellefin   Avukatı   İdaresi
1994-2004   döneminde   IRS   ile   mükellefler arasında yaşanan 8136 sorunla ilgili kendisine
yapılan başvuruyu incelemiş ve mükelleflere destek  olarak  bunların  çözümüne  yardımcı
olmuştur [8].

Birçok ülkede genel kamu denetçisi görevini üstlenmiş   olan   Ombudsman   kurumu,   aynı
zamanda    vergileme    sürecinde    mükellef haklarının korunması ile ilgili uyuşmazlıkları da
çözümlemektedir.    Ombudsman    genellikle bağımsız bir kurum olarak görev yapmakta ve
doğrudan   parlamentoya   rapor   sunmaktadır. Mükellefler        vergi        idareleriyle         olan
uyuşmazlıklarını idari aşamada çözümleyeme-diklerinde   Ombudsmana   başvurabilmektedir.
Yapılan   araştırmada   mükellefin   şikayetinin haklı   olduğu   görülürse,   Ombudsman   ilgili
idareye şikayetle ilgili işlemlerin düzeltilmesini

talep   etmekte   ve   yapılan   işlem   ile   ilgili prosedürün gözden geçirilmesi ile ilgili rapor sunmaktadır. Böylece, hem başvuruda bulunan mükellefin hakları korunmuş olmakta, hem de
diğer        mükelleflerin        aynı        zorluklarla karşılaşmaları önlenmektedir [9].

Mükellef   Birliklerinin   kuruluşu  1900’lerin başına  kadar  gitmektedir.  İlk  birlikler 1919
yılında Avustralya ve İngiltere’de kurulmuş ve iki yıl sonra, 1921’de İsveç Mükellefler Birliği
kurulmuştur. Üst birlikler olarak 1969 yılında merkezi    Lüksembourg’da    olan    Avrupa
Mükellefler Birliği ve 1988 yılında ise merkezi Washington  D.C.’de  olan  Dünya  Mükellefler
Birliği     kurulmuştur.    Özellikle       1990’larda mükellef   haklarının   gündeme   gelmesinden
itibaren   üye   sayısında   büyük   artış   olan Mükellef Birlikleri günümüzde 40 ülkede [10] ve

46 birlik şeklinde örgütlenmişlerdir. Kâr amacı gütmeyen ve kamuya yararlı dernek şeklinde
örgütlenmiş  olan  Mükellef  Birlikleri’nin  temel amacı,  kamu  kesiminde etkinlik,  şeffaflık  ve
hesap   verilebilirlik   sağlayarak   mükelleflerin yasal haklarını korumak ve vergi kanunlarını
basit ve açık hale getirmektir. Ayrıca, özellikle mükellef haklarının yeni geliştiği ülkelerde bu
birlikler, mükellefler ile vergi idaresi arasında işbirliğinin     artırılması,      vergi     kanunlarının
basitleştirilmesi  ve  yeknesak  uygulanması  ile mükelleflerin   eğitilmesi   ve   bilgilendirilmesi
konularında önemli görevler üstlenmektedir [11].

III. MÜKELLEF HAKLARININ ANLAMI VE
TÜRLERİ

Mükellef hakları, insan haklarının yeni bir türü  olarak  gelişmektedir.  Mükellef  hakları,
vergilendirme  sürecinde  devlet  ile  mükellef arasındaki hukuki ilişkide mükelleflere tanınan
haklar  manzumesi  olarak  tanımlanabilir [2]. Hukuki   niteliği   açısından   mükellef   hakları,
“vergi mükelleflerine olumlu ya da olumsuz bir talepte   bulunma   yetkisi   veren   ve   ihlal
edildiğinde hukuki korunma sağlayan haklardır”
[12].

Mükellef hakları iki temel gruba ayrılabilir. “Genel   haklar”     (temel   haklar)   olarak   da
isimlendirilen   birinci   gruptaki   haklar,   vergi kanunların   uygunluğu,   temel   işleyişi   ve

geçerliliği   ile    ilgili      mükelleflerin   görmek istedikleri  doğruluk  ve  etkinliği  içerirler.

Bu haklar  vergi  idaresi  ile  mükellef  arasındaki ilişkilerde ortaya çıkarlar. “Özel haklar”

haklar) olarak da isimlendirilen diğer gruptaki haklar ise, vergi kanunlarındaki özel durumlar, işlemler ve uygulamalar ile ilgilidir. Bu haklar vergi   kanunlarının   uygulanmasında   esas alınacak usul sürecine yoğunlaşırlar [13].

  1. Genel Haklar

Genel haklardan, tüm mükelleflerin sahip
oldukları haklar anlaşılır. Bu haklar; adil, eşit ve
saygılı hizmet alma hakkı, bilgi alma hakkı,
başvuru  hakkı,  vergilemede  belirlilik  hakkı,
mükelleflere   ilişkin   bilgilerin   gizliliği   hakkı,
temsilci kullanma hakkı ve özel hayatın gizliliği
hakkı olarak sayılabilir. Genel haklar arasında
herhangi bir öncelik ve hiyerarşi olmayıp, tüm
mükelleflere   vergi   kanunların   uygunluğu,
işleyişi   ve   geçerliliği   sırasında   güvence
sağlamaktadırlar.

  1. Adil, Eşit ve Saygılı Hizmet Alma
    Hakkı

Bu    hakkın    anlamı,    vergi    idaresinin
mükelleflere   saygılı   ve   nezaket   kuralları
içerisinde davranması, yetkisini tarafsız ve adil
kullanması gerekliliğini ifade etmektedir [15].
Buna göre, vergi kanunlarının uygulanmasında
mükelleflere   karşı   adil,   eşit   ve   tutarlı
davranılarak       vergilerin      hesaplanmasında
onların özel durumları da dikkate alınmaktadır.
Mükelleflerin karşılaştıkları sorunların çözümü
için yardım talep etmeleri veya şikayetlerini dile
getirmeleri   durumunda,   bunlar   belirlenen
hizmet standartları çerçevesinde hızlı ve adil
bir şekilde çözümlenmektedir.

Bu hak çerçevesinde, mükellefle muhatap
olan vergi idaresi ajanının adını ve telefonunu
vermesi   gerekmekte,   mükellefin   sorusuna
anında    cevap    veremediğinde    mükellefin
telefonu alınarak konu araştırılmakta ve en kısa
sürede bilgi verilmektedir. Vergi idaresi, varsa
hatalarından    dolayı    mükelleflerden    özür
dilemekte   ve   bunlar   belirlenen   standartlar
çerçevesinde    düzeltilmektedir.    Mükelleflerin
vergi   idaresinden   yardım   talep   etmeleri
durumunda; vergi idaresi tarafından mükelleflere
vergi yükümlülükleri ve haklarıyla ilgili ücretsiz
görüş,   bilgi   ve   yardım   verilmektedir.   Vergi
idaresi  tarafından  verilen  yazılı  veya  sözlü
görüşler açık, tam, doğru ve tutarlı iken, basılı
yayınlar ise kolay anlaşılabilir ve her zaman
ulaşılabilir nitelikte olmaktadır [14].

  1. Bilgi Alma Hakkı

Vergi mükellefleri vergi sisteminin işleyişi ve
vergilerinin  tarh  edilmesi  konusunda  güncel
bilgileri     elde    etme    hakkına    sahiptirler.
Mükellefler  ayrıca,  başvuru  hakları  da  dahil
olmak    üzere,    tüm    hakları    konusunda
bilgilendirilme   hakkına   da   sahiptirler.   Tüm
mükellefler   kendilerine   sağlanan   bilginin,

vergilemeyle    ilgili       karmaşık    durumların
açıklanmasını    ve    böylece    kendi    vergi
meselelerini   daha   iyi   anlamalarına   imkan
tanınmasını  beklerler [5].  Bilgi  alma  hakkı,
vergi mükelleflerinin, kendileri hakkında vergi

idaresinde        bulunan        bilgilerin        talep

edilebilmesini      de    kapsar.    Eğer    vergi
idaresindeki   bilgiler   yanlış   ise   mükellefler
bunların düzeltilmesini de talep edebilirler [14].

Mükelleflerin   bilgi   alma   hakkının   yerine
getirilebilmesi  için  vergi  idareleri  vergileme
süreci, denetim ve takibat süreci, yargılama
süreci   ve   mükellef   hakları   ile   ilgili   çeşitli
yayınlar,  broşürler,  tebliğler,  bildirgeler  v.b.
yayınlamakta   veya   internet   aracılığıyla   ve
ücretsiz telefon hatlarıyla bunlar hakkında bilgi
vermektedir. Ayrıca, mükellefler hakkında bir
işlem yapılması veya mükelleflerin bilgi talep
etmesi durumunda da mükelleflere doğru ve
güncel bilgi sunulmaktadır.

Mükelleflerin bilgi alma hakkı ile ilgili OECD ülkelerindeki vergi idarelerin yapmış oldukları yasal  düzenlemeler  ve  uygulamalar  ile  ilgili yayınlar   ve   benzeri   araçların   kullanımı konusunda    bir    karşılaştırmalı    inceleme yapıldığında,   bilgilendirilme   hakkı   ile   ilgili durum Tablo 1’de verilmiştir.

  1. Başvuru Hakkı

Genel olarak vergileme işlemiyle ilgili veya
vergi idarelerince yapılan bireysel işlemlere ve
alınan kararlara karşı tüm mükelleflerin başvuru
hakkı vardır [5]. Başvuru hakkı üç farklı şekilde
kullanılabilir.  Bunlardan  birincisi,  mükelleflerin
kendileri   için   vergileme   açısından   sonuç
doğuran bir işlem yapılmasını veya durum tespit
edilmesini    istemesi.    İkincisi,    mükelleflerin
uyuşmazlığın idari aşamada çözümlenmesi için
itiraz   veya   şikayet   yollarına   başvurması.
Üçüncüsü   ise,   mükelleflerin   uyuşmazlığın
çözümlenmesi  için  yargı  yoluna  başvurması.
Mükellefler   kendiliğinden   vergileme   ile   ilgili
olarak bazı işlemlerin yapılmasını, durumların
tespit edilmesini veya bazı bilgilerin verilmesini

isteyebilirler.  Bu  gibi  durumlarda,  mükellefler genel bir başvuru hakkına sahiptirler.

Bazen ise, mükellefler vergileme sürecinde
vergi   idaresinin   yanlışlık   yaptığını,   yasalara
uymadığını  veya  yasaları  yanlış  yorumlayıp
uyguladığını  düşünebilirler.  Nedeni  ne  olursa
olsun, eğer mükellefler vergi idaresinin karar ve
işlemlerinden memnun değilse, bunların gözden
geçirilmesini      isteyebilirler       veya    yargısal
denetime tabi tutulmasını sağlayabilirler [15,14].
Mükellefler    tarafından    uyuşmazlığın    idari
aşamada   çözümlenmesi   için   itiraz,   şikayet

  1. Vergilemede Belirlilik Hakkı

Belirlilik hakkı, vergilemede istikrar ilkesinin
bir   yansıması   olarak   ortaya   çıkmakta   ve
mükelleflerin   yürüttükleri   faaliyetlerin   vergiye
ilişkin   sonuçlarını   önceden   bilmelerini   ifade

uzlaşma   veya   vergi   hatalarının   düzeltilmesi
yollarına başvurulması durumunda, vergi idaresi
ile mükellef arasında iyi bir diyalogla ve karşılıklı
anlaşma yoluyla uyuşmazlığın kısa sürede ve
az   masrafla   sonuçlandırılması   imkanı   elde
edilmektedir [16]. Uyuşmazlığın çözümlenmesi
için yargı yoluna başvurulması durumunda ise,
vergi   idaresinin   işlemleri   yasalara   uygunluk
açısından yargısal denetime tabi tutulduğundan
[17],   mükelleflere   en   üst   düzeyde   koruma
sağlanmaktadır. etmektedir. Yani mükellefler, özel bir davranış
durumundaki olay ve koşullara bağlı kuralların
kendilerini  ne  şekilde  etkileyeceğini  bilmeleri
gerekir.  Bu  hakkın  uygulanması  üç  şekilde
olmaktadır: 1) Vergi kanunları ve ilgili mevzuat

yayınlanarak  mükellefin  bilgisine  sunulur,  2)
Vergi   kanunları   geriye   yürütülmez   ve      3)
Vergilerin kanuniliği ilkesi gereği vergileme ile
ilgili düzenlemeleri ancak yasama organı yapar
ve idareye sadece belirli konularda ve sınırlı
yetki devreder [18].

Vergi mükelleflerinin vergi kanunlarına uygun
davranışta bulunabilmeleri ve gerekli kararları
alabilmeleri için öncelikle vergi kanunlarından ve
ilgili  mevzuattan  haberdar  olmaları  ve  daha
sonra da bunları anlayabilmeleri gerekmektedir.
Mükelleflere  bu  imkanın  sağlanabilmesi,  tüm
vergi      mevzuatının       yayınlanmasına       ve
anlaşılabilir  dilde  yazılmasına  bağlıdır.  Vergi
mevzuatının mükellefler açısından anlaşılabilir
ve   güvenilir   olması   bu   mevzuatın   istikrarlı
olmasına da bağlıdır. Mükellefler faaliyetleri ile

ilgili    vergisel   mükellefiyetlerini   bilmek   ve
bunlardan emin olmak isterler [19]. Ayrıca vergi
mükelleflerinin,  yürürlükteki  kanunlara  uygun
davranma hakkı ve ödevi vardır. Bu nedenle,

hukukta       genellikle      benimsenmiş      olan
“kanunların geriye yürümemesi kuralı” ile önceki
kanun zamanında usulüne uygun olarak elde
edilen  haklar  korunarak,  kazanılmış  haklara
saygı gösterilmiş ve mükellefe hukuki güvenlik
sağlanmış olmaktadır [20]. Vergilemede belirlilik
hakkı,   yasama   organının   yürütme   organına
devrettiği vergileme ile ilgili düzenleme yetkisinin
sınırlı   ve   çerçevesinin   anayasal   kurallarla
çizilmiş olmasını gerekli kılmaktadır [21].

  1. Mükelleflere İlişkin Bilgilerin
    Gizliliği Hakkı

Mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkı,
vergi    idaresinin    sahip    olduğu    yetkiler
çerçevesinde elde ettiği bilgileri gizli tutmasını
ve   bunları   sadece   kanunlarda   öngörülmüş
amaçlar için kullanılmasını ifade etmektedir. Bu
çerçevede,  vergi  idareleri  vergi  mükellefleri
hakkında   toplamış   oldukları   bilgileri   gizli
tutmakla  ve  güvenli  bir  şekilde  korumakla
yükümlüdür.    Bu    bilgiler,    sadece    vergi
kanunlarında   belirlenen   özel   durumlarda,
cebren tahsilata başvurulmasında, istatistiksel
bilgi toplanmasında veya uluslararası işbirliği
çerçevesinde      bilgi      aktarılması      halinde
kullanılmaktadır.  Bu  durumlar  dışında,  vergi
idaresi mükellef bilgilerini hiçbir kişi ve kuruma
vermemektedir.   Vergi   mükellefleri,   kendisi
hakkında   vergi   idaresinde   bulunan   bilgileri
isteme, doğru olup olmadığını kontrol etme ve
yanlış bilgilerin düzeltilmesi talep etme hakkına
da    sahiptirler.    Ancak    bilgilerin    gizliliği

nedeniyle,    böyle    bir        talepte     bulunan

mükelleflerin  kimliği  titizlikle  araştırılmaktadır
[14].

Mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkına bağlı   olarak,   gizli   bilgileri   suiistimal   eden görevlilere   vergi   kanunlarında   ağır   cezalar öngörülmüş olup, vergi idaresince uygulanan gizlilik   kuralları   diğer   kamu   kurumlarındaki kurallara göre çok daha sıkıdır [5].

  1. Temsilci Kullanma Hakkı

Mükellefler, vergi idaresiyle olan ilişkilerinde
bizzat  kendileri  başvuruda  bulunma  veya  bir
temsilci  kullanma  ve  onun  yardımını  isteme
hakkına  sahiptirler.  Temsilci  olarak  genelde
avukat,   mali   müşavir   veya   vergi   idaresi
tarafından yetkili tanınan kişiler kullanılır. Temsil
edilme hakkının kullanılabilmesi için, mükellef
tarafından   vergi   idaresine   kendisini   temsil
edecek ve gizli bilgileri alabilecek kişinin ismi
yazılı ve imzalı bir belge ile verilmesi gerekir.

Temsilci   kullanma   ve   yardım   isteme;
temsilcinin beyanname hazırlama ve vermesi,
faaliyet  raporlarını  değerlendirmesi,  tarhiyata
itiraz ve vergi uyuşmazlıklarını çözümlenmesi
sürecini  yürütmesi  veya  vergi  işleri  ile  ilgili
görüş vermesini içerebilir. Ayrıca, vergi idaresi
mükelleften bir talepte bulunduğunda, mükellef
bunları  kendisi  veya  temsilcisi  aracılıyla  da
verebilir. Eğer mükellef temsilcisine danışmak
isterse, bunun için kendisine uygun ve yeterli
zaman tanınır ve vergi idaresiyle yapılan yüz
yüze görüşmelerde kendisine refakatçı olarak
temsilcisini   getirebilir.   Ancak,   mükellefler
yardım almayı veya kendisi adına temsilcisinin
hareket etmesini seçse bile, vergi işlerinden
yasal olarak kendisi sorumludur [15,14].

  1. Özel Hayatın Gizliliği Hakkı

Özel  hayatın  gizliliği  hakkı,  vergi  idaresi
tarafından mükellefin evine ve işyerine girilerek
özel hayatına müdahale edilmesini sıkı kurallara
bağlamaktadır.      Vergi      mükellefleri      vergi
idaresinin  gereksiz  biçimde  özel  hayatlarına
müdahale    etmemesini    bekleme    hakkına
sahiptirler. Uygulamada bu durum, mükelleflerin
evlerini makul olmayan ve şüphe doğurmayan
sebeplerle aranmaktan ve vergi borcunun doğru
miktarını belirlemek için yerinde olmayan bilgi
taleplerinde   bulunmaktan   kaçınmak   olarak
yorumlanır [5].

Bazı   farklılıklar   olmakla   birlikte,   OECD
ülkelerinin genelinde vergi soruşturması ve bilgi
edinilmesi sırasında, vergi idaresi görevlisinin bir

mükellefin işyerine veya evine girmesinde çok
katı  kurallar  vardır.  Bazı  ülkelerde,  bir  vergi
mükellefine yapılacak ziyaret için onun rızası
gerektirirken,  birçok  ülkede  mükellefine  evine
girmek   için   genellikle   yetkili   makamlarca
imzalanmış  özel  izin  belgesi  gerekmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.