6183 Sayılı KanunGÜNCEL HABERLERVERGİ MEVZUATI

Haciz Uygulamasının Şartları ve İdarece Usulüne Uygun Mal Tespit Yapılması Gereği

Mevzuat-12

Haciz Uygulamasının Şartları ve İdarece Usulüne Uygun Mal Tespit Yapılması Gereği

4. Daire         2010/8630 E.  ,  2013/4481 K.

  • HACİZ
  • ÖDEME EMRİ
  • (BS) FORMU

“İçtihat Metni”

Özeti : 1- 6183 sayılı Kanun’un 79’uncu maddesi gereğince, amme borçlusunun üçüncü şahıslardaki alacakları üzerine haciz uygulanabilmesi için amme borçlusunun üçüncü şahıs nezdinde alacağının bulunduğunu bildirmiş olması veya idarece borçlunun bu şahıslardan alacağı olduğunun tespit edilmesi ve tespit edilen tutar için haciz konulması gerektiği,

            2- Vergi borcu bulunan mükellefin davacıya yaptığı satışı (Bs) formuyla beyan etmesinin, ödemeye ilişkin bir tespitte bulunulmaksızın, davacıdan alacağının bulunduğu yolunda bir bildirim olarak kabul edilemeyeceği, kaldı ki, idarece kanuna uygun bir tespit yapılmış olması halinde dahi haciz uygulanabilecek ve sonrasında ödeme emriyle istenebilecek tutarın alacaklının tüm vergi borcu kadar değil, tespit edilen hak ve alacak tutarı kadar olması gerektiği hakkında.

          Temyiz Eden  : … Dış ve İç Pazarlama Anonim Şirketi

Karşı Taraf      : Nuruosmaniye Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti : Davacı şirket adına düzenlenen 14.12.2009 gün ve 2009/85 sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.  İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin 29/06/2010 günlü ve E:2010/55, K:2010/2088 sayılı kararıyla; davacı şirketin mal aldığı …’ın ödenmeyen vergi borçları nedeniyle adı geçenin davacı şirket nezdinde bulunan hak ve alacaklarının haczi için 6183 sayılı Kanun’un 79’uncu maddesi uyarınca davacı şirket adına 12.11.2009 tarih ve 52923 sayılı haciz bildirisinin düzenlenerek 25.11.2009 tarihinde tebliğ edildiği, 7 günlük süre içerisinde itiraz edilmediğinden dava konusu ödeme emrinin düzenlendiği, uyuşmazlıkta usulüne uygun olarak tebliğ edilen haciz bildirisine süresinde itiraz edilmediği ve Adli Yargı mahkemelerinde menfi tespit davası açılmadığı dikkate alındığında davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hâkimi B.Barış Özkanay’ın Düşüncesi           : Asıl borçlu mükellefin davacı şirketten alacağı olduğu yönünde somut bir tespit bulunmaksızın düzenlenen haciz bildirisinde ve buna dayanarak tebliğ edilen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığından davayı reddeden Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı Erhan Çiftçi’nin Düşüncesi : 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un “haciz” başlıklı 62’nci maddesinin 1’inci fıkrasında; borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağı hükmüne yer verilmiş, aynı Kanunun “üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczi” başlıklı 79’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında da; borçlunun alacağı veya üçüncü şahıstaki bir malı haczedilip de üçüncü şahıs, borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden evvel borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş yahut kusuru olmaksızın telef olmuş veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise keyfiyeti, haczin kendisine tebliğinden 7 gün içinde tahsil dairesine yazılı beyanla bildirmeye mecbur olduğu, bildirmediği takdirde mal elinde ve borcun zimmetinde sayılacağı ve hakkında bu kanun hükümlerinin tatbik olunacağı öngörülmüştür.

Bu düzenlemelere göre amme borçlusunun üçüncü şahıslardaki alacakları üzerine haciz uygulanabilmesi için amme borçlusunun üçüncü şahıs nezdinde alacağının bulunduğunu bildirmiş olması veya idarece borçlu şirketin bu şahıslardan alacağı olduğunun açık ve kesin bir şekilde tespit edilmesi ve tespit edilen tutar için haciz konulması gerekmektedir.

Olayda, bu şekilde bir tespit olmadığı gibi, 6183 sayılı Kanunun 79. maddesi hükmü uyarınca yasal süresi içerisinde itiraz edilmemiş olması ibraz edilen belgelerin gösterilen delillerin kabul edilmemesi, ileri sürülen iddiaların değerlendirilmemesi sonucunu doğurmaz. Bu nedenle, davacı tarafından ileri sürülen iddiaların 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20’nci maddesi uyarınca resen araştırılması, davacı şirketin asıl borçlu kişiye karşı menfi tespit davası açıp açmadığı, ayrıca asıl amme borçlusu olan kişi tarafından düzenlenen 2009 yılı BS formunda belirtilen ve davacı şirketle 9.170 TL emtia alım satımı bilgisi haricinde, davalı idare tarafından borcun miktarına ilişkin somut bir tespitin bulunup bulunmadığı hususlarının araştırılması suretiyle ve ödeme emri ile istenilen tutarın ticari ilişkiden kaynaklanan (9.170 TL) işlem tutarından fazla olduğu dikkate alınarak, uyuşmazlık hakkında bir karar verilmesi gerekirken, haciz bildirisine yasal süresi içerisinde itiraz edilmemiş olması gerekçesiyle davanın reddinde isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
          Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 58’inci maddesinde, kendisine ödeme emri tebliğ olunanların böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında itirazda bulunabileceği, aynı Kanun’un “Haciz” başlıklı 62’nci maddesinin 1’inci fıkrasında; borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağı hükme bağlanmıştır.

Aynı Kanunun “Üçüncü Şahıslardaki Menkul Malların, Alacak ve Hakların Haczi” başlıklı 79’uncu maddesinin birinci fıkrasında, hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacaklar ile maaş, ücret, kira vesaire gibi her türlü hakların ve fiilen tutanak düzenlemek suretiyle haczi kabil olmayan üçüncü şahıslardaki menkul malların haczi, borçlu veya zilyet olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken gerçek ve tüzel kişilere, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılacağı, üçüncü fıkrasında haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahsın borçlu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın tüketildiği ya da kusuru olmaksızın telef olduğu iddiasında ise durumu, haciz bildirisinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde tahsil dairesine yazılı olarak bildirmek zorunda olduğu, üçüncü şahsın süresinde itiraz etmemesi halinde, mal elinde ve borç zimmetinde sayılacağı ve hakkında bu Kanun hükümlerinin tatbik olunacağı belirtilmiş, dördüncü fıkrasında ise,  “Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır. Menfi tespit davası açılması halinde mahkemece bu Kanunun 10’uncu maddesinde sayılan türden teminat karşılığında takip işlemlerinin durdurulmasına karar verilebilir. Teminat, alacaklı tahsil dairesine verilir ve haciz varakasına dayanılarak haczedilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, takip işlemlerinin durdurulması hakkında kararı veren mahkeme tarafından çözümlenir. Davasında haksız çıkan üçüncü şahıs aleyhine, haksız çıktığı tutarın % 10’u tutarında ayrıca inkâr tazminatına hükmedilir.” hükmüne yer verilmiştir.

Bu düzenlemelere göre amme borçlusunun üçüncü şahıslardaki alacakları üzerine haciz uygulanabilmesi için amme borçlusunun üçüncü şahıs nezdinde alacağının bulunduğunu bildirmiş olması veya idarece borçlu şirketin bu şahıslardan alacağı olduğunun tespit edilmesi ve tespit edilen tutar için haciz konulması gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; davalı İdareye 118.000 TL vergi borcu bulunan …’ın davacı şirkete mal sattığı ve 9.170 TL ( katma değer vergisi hariç) tutarındaki bu satışın mükellef tarafından (Bs) formuyla beyan edildiği, bunun üzerine davacıya 25.11.2009 tarihinde tebliğ edilen 12.11.2009 tarih ve 52923 sayılı haciz bildirisi ile söz konusu hak ve alacağın haczedildiğinin bildirildiği, davacı şirketin 3.12.2009 tarihli dilekçeyle …’a söz konusu alım tutarını nakden ödediklerini, bu sebeple adı geçenin herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığını bildirerek haciz bildirisine itiraz ettiği, ancak itirazın 7 günlük yasal süre içinde yapılmaması nedeniyle mal elinde ve borç zimmetinde sayılarak 118.000 TL tutarındaki amme alacağının tamamı için dava konusu ödeme emrinin düzenlendiği anlaşılmıştır.

Uyuşmazlıkta, vergi borcu bulunan mükellefin davacıya yaptığı satışı (Bs) formuyla beyan etmesi, ödemeye ilişkin bir tespitte bulunulmaksızın, davacıdan alacağının bulunduğu yolunda bir bildirim olarak kabul edilemeyeceği gibi, İdarece davacı şirketin …’a borcu olduğuna ilişkin somut bir tespit de yapılmamıştır. Kaldı ki, İdarece bu tespitlerin yapılmış olması halinde dahi haciz uygulanabilecek ve sonrasında ödeme emriyle istenebilecek olan tutar, alacaklının tüm vergi borcu kadar değil, tespit edilen hak ve alacak tutarı kadar olacaktır.

Buna göre; 6183 Kanun’un 62’nci maddenin 1’inci fıkrasında haciz için öngörülen koşullar oluşmadığından, davacı adına bu Kanun’un 79’uncu maddenin 3’üncü fıkrası hükmüne dayanılarak, borç zimmetinde sayılmak suretiyle ödeme emri düzenlenmesinde hukuka uyarlık görülmemiştir.

Öte yandan, davacı şirket tarafından, vergi borcu bulunan …’ın kendilerinden herhangi bir alacağının bulunmadığına ilişkin olarak açtığı menfi tespit davasında, Bakırköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2.3.2011 günlü ve E:2010/432, K:2011/75 sayılı kararıyla, alışveriş tutarının 12.11.2009 tarihi itibarıyla ödendiği, bu tarih itibarıyla davacının …’a borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş olup, davacı tarafından ileri sürülen iddiaların “böyle bir borcun olmadığı” kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

Bu durumda, dava konusu ödeme emrinin iptali gerekirken aksi yönde verilen Vergi Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüyle, İstanbul 2. Vergi Mahkemesinin 29/06/2010 günlü ve E:2010/55, K:2010/2088 sayılı kararının bozulmasına, 10/06/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.