İDARE HUKUKUYönetim Hukuku

Kusursuz Sorumluluk Nedir? Kusursuz Sorumluluk Nasıl Tespit Edilir?

Meslek Hastalığı-4

Kusursuz sorumluluk hallerini saptayabilmek.
Genel Olarak

İdare Hukuku alanında İdarenin sorumluluğunun dayanağı önceleri hizmet kusuru iken, bu dayanak İdarenin üstlenmiş olduğu hizmetlerin artması ve karmaşık bir hal almasıyla yetersiz hale gelmiştir. Özellikle sosyal devlet ilkesinin benimsenmesi ile Devlet (İdare) yeni yeni hizmetleri üstlenince, kişilere zarar verme olasılığı da artmış ve bunun sonucu olarak, idari davranış ile zarar arasında sadece bir nedensellik bağının bulunması halinde, kusur şartı aranmaksızın, İdarenin sorumlu olması kabul edilmiştir.
1982 Anayasası’nın 125. maddesinin son fıkrasında “İdare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” kuralına yer verilmiş bulunduğundan, İdarenin kusursuz sorumluluğu Anayasa’da da dayanak bulmaktadır. Bugün İdare Hukukunda kusursuz sorumluluk belli başlı iki ilkeye dayandırılmaktadır: Tehlike ilkesi, fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi (kamu külfetleri karşısında eşitlik ilkesi). Ülkemizde de kusursuz sorumluluğun ilke ve esasları, öteki ülkelerde olduğu gibi esas itibariyle yargı içtihatları ile belirlenmiştir.
Tehlike (Risk) İlkesi

Kusursuz sorumluluğun bu ilkesi özel hukuktan İdare Hukuku’na aktarılmıştır. Özel hukukta geçerli olan tehlike ilkesi, “Her nimetin bir külfeti vardır” düşüncesine dayanmakta ve tehlikeli işlerle uğraşanların, herhangi bir kusurları olmasa dahi, ortaya çıkan zararlı sonuçlardan sorumlu tutulmalarını öngörmektedir.
İşte esas itibariyle özel hukukta uygulanan tehlike ilkesi, İdarenin tehlike taşıyan bir faaliyeti yürütmesi ya da tehlikeli araç ve gereç kullanması söz konusu olduğunda İdare Hukuku’na da aktarılmıştır. Buna göre, tehlike yaratma olasılığı fazla ve teknik yönden karmaşık olan, dolayısıyla her zaman nedeni saptanamayacak olan zararlara yol açabilecek bir idari faaliyet ya da araç- gereç zarara yol açar ise, bu zararın, kusur şartı aranmaksızın, İdarece tazmin edilmesi gerekir. Hatta İdare, tehlikenin önlenmesi için her türlü özeni göstermiş olsa dahi, sorumluluktan kurtulamaz. İdare Hukuku’nda tehlike ilkesi şu hallerde uygulanmaktadır:
İdarenin Tehlike Faaliyetleri ve Araç – Gereçleri

İdarenin yürüttüğü faaliyetlerden veya kullandığı araçlardan bazıları niteliği ya da yapısı gereği belli bir tehlikeyi içerir. İşte bu gibi faaliyet ya da araçlar bir zarara yol açar ise, İdare, kusursuz dahi olsa, bu zararı ödemek zorundadır.
Mesleki Risk

Mesleki risk, Tehlike İlkesinin meslek kazaları alanında uygulanma biçimidir. Buna göre, kamu hizmetinde çalışan bir kişinin görevi sırasında ya da görevi nedeniyle bir zarara uğraması halinde, bu zarar hizmetin (mesleğin) kaçınılmaz bir tehlikesi olarak kabul edilir ve de ortaya çıkan zarar, bir kusuru olmasa dahi, İdarece tazmin olunur.
Kolluk görevlilerinin mesleki risk nedeniyle uğradıkları zararların İdarece tazmin edilmesi yasal bir düzenleme ile öngörülmüştür. 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, kamu düzeninin korunması veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki konularında görevlendirilen kamu görevlilerinin, bu görevlerinden dolayı veya görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları görev nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları halinde, kendilerine ya da yakınlarına ödenecek olan tazminatın esas ve usullerini düzenlemiştir. Görüldüğü üzere 2330 sayılı Kanun, mesleki risk nedeniyle kolluk personelinin uğrayacakları zararların, bu zararların meydana gelmesinde herhangi bir kusuru olmamasına rağmen, İdarece tazmin edilmesini öngörmektedir.
Kolluk personeli dışında öteki kamu görevlilerinin yürüttükleri hizmet nedeniyle bir zarara uğramaları halinde, yargı içtihatları bu zararın İdarece tazmin edilmesini öngörmektedir. Genellikle, yürüttükleri hizmet nedeniyle bir zarara uğrayanlara ya da mirasçılarına emekli, dul ve yetim aylığı gibi bazı sosyal haklar tanınmıştır. Yargı kararlarında hükmolunan tazminat miktarı belirlenirken, çoğu kez bu sosyal haklar da göz önünde tutulmaktadır.
Sosyal Risk

Son zamanlarda Danıştay kararlarında, kamu düzenini bozmaya ve hatta anayasal düzeni yıkmaya yönelik terör olayları sırasında zarar görenlerin bu zararlarının da İdarece tazmin edilmesini sağlamak amacıyla, bir kusursuz sorumluluk ilkesi olarak, sosyal risk ilkesinin uygulandığına sıkça rastlanmaktadır. Sosyal risk ilkesine göre, terör eylemlerine herhangi bir biçimde karışmamış olan kişiler, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplumun içinde bulunduğu kargaşa sonucu zarar görmektedirler. Kısaca, bu kişilerin uğradıkları zararların nedeni, toplumun bireyi olmaktır. Belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların, özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınarak ve nedensellik bağı dahi aranmadan, terörist olayları önlemekle yükümlü olduğu halde önlenemeyen İdarece tazmini, bu zararların topluma pay edilmesi olarak anlaşılmakta ve hakkaniyet ve sosyal devlet ilkelerinin gereği olarak kabul edilmektedir.
Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi (Kamu Külfetleri Karşısında Eşitlik İlkesi)

Fedakârlığın Denkleştirilmesi İlkesi uyarınca, İdarenin kamu yararı düşüncesi ile giriştiği bir faaliyet belli bazı kişileri zarara uğratır ise, bu zararın, herhangi bir kusuru olmasa dahi, İdarece karşılanması gerekir.

İdare kamu yararını gerçekleştirmek, toplumsal bir ihtiyacı karşılamak için bir hizmet yürütmüş, bir faaliyette bulunmuştur. İdarenin bu hizmet ya da faaliyetinden tüm toplum yararlanacaktır. Ancak tüm toplumun yararlanacağı bu hizmet veya faaliyet belli kişi ya da kişileri bir külfet altına sokmuş ve onları kamu yararı lehine özel bir fedakârlığa katlanmak zorunda bırakmıştır. İşte bu şekilde bozulan kamu külfetlerinin dağılımındaki dengenin bir denkleştirme ile yeniden kurulması gerekir. Bu denkleştirme ise, kamu yararını gerçekleştirmek için girişilen bir hizmet veya faaliyet ile zarara uğramış olan kişi ya da kişilerin zararlarının İdarece tazmin edilmesi suretiyle gerçekleşir.

Fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesinin en belirgin uygulama alanı kamulaştırmadır. Gerçekten kamulaştırma, İdarenin kamu yararının gerektirdiği hallerde karşılığını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan bir taşınmazın tamamına veya bir kısmına el atmasıdır. Dolayısıyla, kamu yararına olarak yapılan kamulaştırma nedeniyle belli bir kişi, taşınmazına İdarece el atılmasına katlanmak zorunda kalmaktadır ki, bu kişinin özel olarak katlandığı bu fedakârlık taşınmazın bedelinin kendisine ödenmesi ile denkleştirilmiş olmaktadır. Fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi, yasa ile düzenlenmiş bulunan kamulaştırma dışında, yargı içtihatları ile de oldukça geniş bir uygulama alanı bulmaktadır.

kaynak:http://notoku.com/kusursuz-sorumluluk/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.