Faiz/Banka/Kredi/SigortaGÜNCEL HABERLERYATIRIM&FİNANS

İslami Finans Nedir?

index

İslami Finans Nedir, Ne Değildir?
Son zamanlarda katılım bankacılığının öne çıkması, hazinenin 1.5 milyar TL’lik bir sukuk ihracı yapması ülkemizde İslami finansı bir ilgi odağı haline getirdi. Pekiyi İslami finans tam olarak nedir? Bugünkü makalemizde bu konuya değineceğiz.
İslam ülkelerinin Batı tarzı bankacılık sistemi ile tanışması çok yeni bir şey değil. 1970’lerde petrol fiyatlarında yaşanan yükselişlere bağlı olarak Orta Doğu’da çok ciddi finansal fonlar birikmeye başlamıştı. Bu ülkeleri yöneten emirlerin ellerinde daha önceden bu kadar çok para birikmediği için emirlikler ellerine geçen bu paraları nasıl değerlendireceklerine karar veremiyorlardı. Ülke yönetimleri o günlerde sermaye piyasalarına yabancı kalıyorlardı. Bu büyük sermaye birikiminden istifade etmek isteyen uluslararası bankalar bu ülkelere yüzlerce şube açtılar. Bu şubeler uluslararası bankacılık sitemini bu emirliklere tanıştırdılar. Bu şubelerin aracılığıyla emirliklerin ellerinde biriken büyük fonlar bu ülkeler adına Londra, New York gibi büyük finans merkezlerinde toplandı. Bankalar müşteri hesaplarında biriken devasa eurodolar mevduatları plase edecek karlı yatırım alanları arıyorlardı. Sonunda bu alanlar keşfedildi. Gelişmekte olan Latin Amerika ve Asya ülkeleri çok karlı olacağı düşüncesiyle sanayiye, altyapıya ve enerjiye devasa projeler geliştirmekle meşguldüler. Dönem devletçi kalkınma dönemiydi. Sanayi, enerji, altyapı yatırım programları Dünya Bankası gibi örgütler tarafından devamlı şekilde az gelişmiş ülkelere kalkınmanın ilacı diye pompalanıyordu. Sonuçta hem bu ülkeler gelişecek hem de bütün dünyaya ihracat yapacaklardı. Her nedense bu projeleri geliştiren şirketler ABD ve Avrupa’nın büyük uluslararası firmalarıydı. Böylece uluslararası bankalar üzerinden bu ülkelere açılan krediler bir şekilde yine büyük uluslararası firmalar üzerinden bu bankalara geri dönüyordu. Hesaplara göre bu yatırımlardaki kar marjları dolar borçlanma maliyetlerini karşılayacak kadar yüksekti. Böylece dünyada sanayi üretiminde bir kapasite fazlası oluşmaya başladı. Bu ülkeler borçlanmalarını ucuz maliyetli diye değişken faizli global tahviller üzerinden yapıyorlardı. Ama işler beklendiği gibi yürümedi. Nixon’un uluslararası dolar altın sabitlemesini sonlandırmasıyla dolar değer kaybediyor, ABD’de enflasyon devamlı yükseliyordu. Buna bir dur demek için Fed’in başına Paul Volcker getirildi. Volcker faizde bir şok tedavisi uyguladı. Dolar faizleri dünya genelinde %20’leri geçti. Bunun sonucunda gelişmekte olan ülkelerin borçlandığı tahvillerde faizler tavan yaptı. Yapılan yatırımların büyük kısmı da çöpe gitti. Borçlarını ödeyemeyen önce Latin Amerika ülkeleri, bir süre sonra Asya Ülkeleri, ve sonunda Rusya periyodik olarak iflas bayraklarını çektiler. Amerikan Hazine Bakanı Nicholas Brady Latin Amerika ülkelerinin borçlarının yapılandırılmasını organize etti. Böylece Brady Bonoları denilen yeniden yapılandırılmış kompleks enstrümanlar ortaya çıktı. Londra ve Paris kreditörler klüpleri kuruldu. Volcker Fed başkanlığından uzaklaştırıldı ve yerine bankacılığın has adamı Greenspan getirildi. Fed para basarak uluslararası bankacılığı batmaktan kurtardı. Aksi taktirde bu bankaların kendilerinde eurodolar mevduatı bulunduran Orta Doğu emirliklerine olan borçlarını ödemelerine imkan yoktu. İniş ve çıkışlar ile süren Mega Finans ve Orta Doğu ilişkileri bugünlere kadar gelmiş oldu. Nitekim Orta Doğu’daki krallık ve emirliklerin devasa paraları hala Mega Finansın bankalarında dünyanın çeşitli merkezlerinde tutulmaktadır.
Şeyhler ve emirlerin paraları uluslararası bankalarda muhafaza ediliyordu ama İslam ülkelerinde birçok kişi birikimlerini faize dayalı bankacılık sisteminde tutmak istemiyordu. İslam ülkelerinde dini kurallara uygun bankacılık yapan kurumlar faaliyetlerine başladılar. Bu kurumların alt yapısı Batı’daki modern bankacılıktan esinlenmişti ama bankacılık ürünleri farklılaştırılmaya çalışılmıştı. Zamanla Mega Finans bu alana da el attı ve Londra merkezli bankalar İslami prensiplere dayalı finansman teşkilatlarını oluşturdular. Özetle boşta bir kuruş bile bırakılamazdı. 
Burada tarihsel gelişime bir ara veriyoruz. 
İslam bildiğiniz gibi faizi yasaklamıştır.  Pekiyi faiz neden yasaktır? Notlarımızı hatırlayalım:
—————————————————————————————-
Borçlar Ve Ekonomi-1: Borçların Temelleri Ve Büyüme Dinamikleri (8-3-11) isimli makalemden:
Milattan binlerce yıl öncesinden beri insanoğlu borç sorunları ile uğraşmıştır. Çok eski zamanlarda çiftçilerin ve zanaatkarların kullandıkları krediler çoğu zaman ödenmez boyutlara ulaşmış ve kreditörler bu borçluların evlerine, tarlalarına, eşlerine ve çocuklarına el koymuşlar, borçluları köleleştirmişlerdir. Bunu gören Hammurabi gibi eski hükümdarlar periyodik olarak kredi borçlularına (o zamanlar ağırlıklı olarak çiftçiler) af çıkarmışlardır. Bu aflara Jubilee denilirdi. Jubilee tabiri sık sık antik yazıtlarda önümüze çıkmaktadır. Bu periyodik aflar sayesinde ekonomi normal fonksiyonlarını yerine getirmeye devam edebilmiştir. Bunu yapmayan devletler tarih sahnesinden silinmişlerdir. Roma ve Antik Yunan tefecilik faaliyetlerinin zirve yapmasından sonra ekonomik aktörlerin borç yükünü taşıyamaz hale gelmesiyle dağılmıştır. Roma İmparatorluğu askeri harcamalarını kontrol edemez hale gelmiş ve vatandaşları üzerine kaldırılamaz vergiler koymuştur. Ortaçağ’da derebeyleri halkı köleleştirmiş ve tarlalarda çalıştırmıştır. Ortaçağ’da bu kölelere serf denilmekteydi. Günümüzde Batı ekonomilerinde halkın düştüğü borç batağı karşısında serfdom ifadesi sık sık kullanılmaktadır.
İslam dini işte bu nedenlerden dolayı faiz haram demiş ve tefeciliği yasaklamıştır. Nitekim bütün kutsal din kitaplarının amaçları arasında insanlık tarihinden gelen dersleri gelecek nesillere öğretmek çabası vardır. İslam da insanlığın binlerce yıldır karşılaşmakta olduğu felaketlerden ders almalarını istemiş ve neleri yapmamaları gerektiğini söylemiştir.
……………………………..
Borçlar bileşik faizler üzerinden artarken bunların ödenmesi için ekonominin üretken kapasitesinin de daha hızlı olmasa bile en azından faiz hesabıyla ayni hızla büyümesi gerekir. Ama bu doğa kanunlarına ve ekonomik gerçeklere aykırıdır.
Şöyle ki: Bir maden yatağından her yıl çıkan cevher miktarı bellidir. Veya bir tarlanın vereceği ürün, bir ağaçtan elde edilecek meyve miktarı çok fazla değiştirilemez. Ancak belli teknolojik yatırımlar ve takviye ile prodüktivite belli bir miktara kadar arttırılabilir. Daha fazlası hem mümkün değildir, hem de mümkün olsa bile rantabl olmaz. Ekonomide de borçları ödeyebilmek için kullanılacak üretim faktör (emek, doğal kaynak, sermaye) miktarı sonsuz değildir. Bu nedenle faizler bileşik bazda artarken ekonomik büyümenin potansiyeli buna ayak uyduramaz. Bu da büyük sorunlara sebep olur. 
Ekonominin büyüme potansiyelinin dışında bazı öngörülemeyen risklerin gerçekleşmesi borç geri ödemelerinin zora girmesine sebep olur. Örneğin insanların işlerini kaybetmeleri, tarlaları sel basması, fabrikaların yangın ile kül olması, konutların depremde çökmesi vs. faizler çalışmaya devam ederken, borcun dayanağı olan varlıkların üretim kapasitelerinin eksilmesine ve hatta ortadan kalkmasına sebep olabilir
—————————————————————————————
Yani olayın temellerinin bazılarının zannettiği bağnazlık vs. ile ilgisi yoktur. Çoğu kişinin dinsel bir zorunluluk olarak nedenlerini sorgulamadan uygulamış oldukları çalışma yöntemleri tarihsel ve matematiksel bir perspektiften incelenirse parasal sistemin nasıl revize edilebileceğiyle ilgili ipuçları vermektedir.
Daha ileri gitmeden İslami usullere göre iş ve ticaret nasıl yapılır bunları görelim ve bunları Türk Ticaret Kanunundaki uygulamalar ile karşılaştıralım:  Musharakah:
Musharakah Arapça’da paylaşmadan türetilmiş bir sözcüktür. İş ve ticarette bütün ortakların ortak girişimin tüm kar ve zararına ortak olması manasında kullanılır. 

Musharakah girişime ortak olanlara sabit bir getiri vaat etmez. Burada ortakların tüm getirileri girişim sermayesinin kar ve zararı ile doğru orantılıdır. Dolayısıyla ortakların karın yanında zarar da etmesi mümkündür. 
İki Tür Musharakah vardır: (Shirkat: Paylaşım)1- Shirkat-ul-Milk2- Shirkat-ul-‘Aqd2- a-Shirkat-ul-Amwal2- b-Shirkat-ul-A’mal2- c-Shirkat-ul-wujooh
Shirkat-ul-Milk: Bir mülk üzerinde iki veya daha fazla kişinin ortak mülkiyetiShirkat-ul-‘Aqd: Bütün ortakların yaptıkları bir mukavele ile ortak girişime payları oranında sermaye koymalarıShirkat-ul-Amwal: Ortakların ticari bir girişime belli bir sermaye oranında iştirak etmeleriShirkat-ul-A’mal: Bütün ortaklar hep beraber girişim sermayesi için çalışmaları, kardan mukavelede belirtilen oranda pay almalarıShirkat-ul-wujooh: Burada ortaklar bir girişime sermaye koymazlar. Sadece malları valörlü alarak, peşin satarlar (bizde ticaret yapanların valörden kazanması için satışları kısa vadeli yaparken, aldıkları mallar için çekleri uzun vadeli kesmeleri gibi)
Kurallar: 1-Geçerli ve zorlayıcı bir mukavele olması2-Kar dağıtım oranlarının mukavelede belirtilmiş olması. Bunun belirtilmemesi mukaveleyi geçersiz kılar.3-Ortaklara dağıtılacak olan kar, yatırdıkları sermaye üzerinden değil, ortaklığın yapmış olduğu kar üzerinden hesaplanır.4-Zarar edilirse, herkes zarara sermayesi oranında iştirak eder. 5-Genel kabul gören prensiplere göre girişime yatırılacak sermaye nakit türü sermaye olmalıdır (emtialar, mallar, gayrimenkuller sermaye kabul edilmez)6-Her ortağın girişimin yönetimine katılma hakkı vardır.
Ortaklığın son bulması:1-Her ortak diğerlerine belli bir süre önce bildirerek ortaklıktan çekilebilir. Diğer ortaklar ya girişimin mal varlıklarını satarak ayrılan ortağın payını öderler, ya da kendileri yapılacak ödemeyi kendi bünyelerinden finanse ederler.2-Ortaklardan birisi ölürse, onun için mukavele son bulur. Mirasçıları girişime devam edebilir veya girişimden ayrılabilirler3-Eğer ortaklardan birinin akli kapasitesi devam edemeyecek duruma gelirse onun ortaklıktan ayrılması gerekir.
Bu uygulama bizdeki sermaye şirketlerinde pay ve hisse uygulamasına benzemektedir.
Literatürde esham, aksiyon veya pay senedi olarak da adlandırılan hisse senetleri; anonim ortaklıkların ihraç ettikleri, anonim ortaklık sermaye payını temsil eden kıymetli evrak niteliğine sahip senettir. Sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler de hisse senedi çıkarabilmekte ancak bunlar halka arz yoluyla satılamamaktadır (SPK, md.4). Kooperatifler ise kıymetli evrak niteliğine sahip olmayan ortaklık senedi çıkarabilmektedirler.
Pay (Hisse) Kavramı: 
– Pay, esas sermayenin belirli sayıda, eşit itibari değerlere bölünmüş parçalarını ifade etmektedir.– Pay, şirkette payı olan kimseye pay sahipliği sıfatını kazandırır.– Pay, kıymetli evrak olan hisse senetlerini ifade etmek üzere kullanılmakla birlikte asıl olan payın kendisidir. TTK’da payın senede bağlanması zorunluğu getirilmemiştir. Payın senede bağlanmasını ifade eden hisse senedi (pay senedi) düzenlenmeden önce de pay vardır ve senede bağlanması zorunlu değildir. Tüm haklar ve borçlar paya bağlı olup payın senede  bağlanması, paya bağlı hakların ve borçların, varsa imtiyazların gerek özünde gerekse kullanımında bir değişiklik yaratmaz.– Pay senede bağlanmadan da kazanılabilir, devredilebilir ve rehnedilebilinir. Payın senede bağlanması, aslında devir kabiliyeti bulunan payın, devir şeklini değiştirir ve bağlandığı senedin çeşidine göre devir hızını artırır.
Oydan Yoksun Paylar (OYP):
Ortaklıkların sermaye artırımı ile ihraç edebilecekleri, oy hakkı hariç, sahibine kâr payından ve istendiğinde bedelsiz pay alma hakkında imtiyaz dışındaki diğer hususlarda imtiyaz ve diğer ortaklık haklarını sağlayan, istendiğinde belirli bir vade veyavadelerde, sabit veya değişken oranda ortaklığın oy hakkına sahip paylarını satın alma ve ortaklık payları ile değiştirme hakkı veren paylar, OYP olarak tanımlanmıştır.
OYP sahipleri diğer ortaklarla birlikte, Kanun, ilgili Kurul düzenlemeleri ve esas sözleşmede belirtilen miktarda kâr payı alırlar. Ayrıca OYP sahipleri için, esas sözleşmede gösterilecek oranda kâr payında imtiyaz tanınması zorunludur.
OYP sahiplerine, imtiyazlı kâr payları nakden dağıtılır. OYP sahiplerine tanınan imtiyazlı kâr payı dağıtılmadıkça, başka yedek akçe ayrılmasına, ertesi yıla kâr aktarılmasına ve yönetim kurulu üyeleri ile memur, müstahdem ve işçilere, çeşitli amaçlarla kurulmuşolan vakıflara ve bu gibi kişi veya kurumlara kârdan pay dağıtılmasına karar verilemez.
OYP sahipleri esas sözleşmede hüküm bulunmak kaydıyla, ortaklık genel kuruluna oy hakkı bulunmaksızın katılabilirler ve oylamalardan önce görüşlerini açıklayabilirler.
OYP sahipleri özel bir kurul oluştururlar. OYP sahiplerinin haklarında değişiklik yaratan genel kurul kararları, toplantı tarihinden itibaren en geç bir ay içinde bu özel kurulca onanmadıkça hüküm ifade etmez.
OYP sahipleri doğrudan veya dolaylı olarak uğradıkları zararların tazmini için yönetim kurulu üyeleri ve denetçileri aleyhine sorumluluk davası açabilirler.
OYP sahipleri, azınlık hakkına sahiptirler.
Oydan Yoksun Paylar şirket yönetimine katılamadıkları için Musharakah kapsamına girmezlar (bize göre).

Mudarabah:
Bu türden bir ortaklıkta ortaklardan birisi diğer ortağa veya ortaklara kendisi için işletmeleri için bir sermaye verir. 
Sermayeyi koyan ortağa rabb-ul-mal denilir. Diğer ortağa mudarib denilir.
Eğer rabb-ul-mal sermayesinin nerede işletilmesini kendisi belirliyorsa bu türden ortaklığa sınırlandırılmış ortaklık (al-mudarabah al-muqayyadah) denilir.
Mudarib kendi istediği bir alana yatırım yapabilme serbestisine sahipse buna al-mudarabah al-mutlaqah) sınırlandırılmamış ortaklık denilir.
Zarar edilirse mudarib in payına zarar düşmez. Zira sermaye yatırmamıştır. Ama kötü niyetli yönetim söz konusuysa bu zararın tümünden mudarib sorumlu olur. 
Mudarabah ta eğer girişim borçlandırılmamışsa rabb-ul-mal’ın riski anaparası ile sınırlıdır. Borçlanma söz konusu ise rabb-ul-mal borçlardan kaynaklanan risklerden de sorumldur.
Girişimin bütün mal varlığı rabb-ul-mal’a aittir. Mudarib girişim sadece kar ederse bu kardan belli bir yüzde alır.
Kurallar:
Rabb-ul-mal birden fazla mudarib’e sermaye verebilir.Toplam kardan iki mudarib anlaşmada belirtilen oranlarda pay alırlar.
Mudarib’ler şirketin normal faaliyetlerinin dışında rabb-ul-mal’dan müsaade almadan faaliyette bulunamazlar.
Karın nasıl paylaşılacağına ortaklar aralarında anlaşarak karar verirler. Kar dağıtımı yatırılan sermaye ile doğru oranlı olmayabilir.
Ortaklık herhangi bir ortağın diğerlerine ayrılma talebini önceden bildirmesiyle son bulur. Eğer ortaklığın mal  varlığı nakit formda değilse, malların nakde dönüştürülmesi için bir süre verilir.
Bunun Türk Ticaret Kanunundaki versiyonu Sermayesi Paylara Bölünmüş Komandit Şirkettir.
Sermayesi paylara bölünmüş ve ortaklarından bir veya birkaçının şirket alacaklılarına karşı bir kolektif şirket ortağı, diğerlerinin bir anonim şirketi ortağı gibi sorumlu olduğu şirket türüdür. Adi komandit şirketinde olduğu gibi komandite ortakların sorumluluğu  sınırsız, komanditer ortaklarınki ise koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlıdır. Bu şirketlerde sorumluluğu sınırlı ortaklar için sermaye şirketlerindeki hükümler uygulanır. Uygulamada bu şirket türü yoktur. Ayrıca Türk Ticaret Kanununa göre,
Şirket yönetiminde sorumluluk açısından yönetim kurulu üyeleri, yetkili müdürler görevlerini icra ederken şirketi bilerek zarara uğratan, görevi kötüye kullanan davranışları ve kararları sebebiyle tüm mal varlıkları ile sorumludurlar. 
Musharakah ve Mudarabah’ın Bileşimi:
Mudarib girişime kendi sermayesi ile katkıda bulunmak isteyebilir. Rabb-ul-mal’ın müsadesiyle ortaklığa kendi sermayesinden koyması mümkündür. Bu durumda mudarib hem girişimi idare ettiği için bir gelir elde eder, hem de ortaklığa koymuş olduğu sermaye üzerinden bir getiri elde eder.
Murabahah:
Genellikle İslami finans kurumları bu yöntemle hem kendilerini fonlarlar, hem de müşterilerine finansman kaynağı sunarlar.
Satıcı maliyet üzerine oransal veya maktu bir kar marjını ilave eder. Bunun için satıcı malın kendisine gerçek maliyetini alıcıya önceden bildirir. Alıcı ödemeyi peşin veya vadeli yapabilir.
Mal anlaşma sırasında mamul formda bulunmalıdır. Yani gelecekte imal edilecek mallar önceden bu yolla finanse edilemez. Ama yarı mamuller (imalat, inşaat halinde bulunan) bu şekilde alınıp satılabilir. Ayrıca ticaret gerçekleşirken satılan malın mülkiyeti satıcıda olmalıdır. Yani satıcı hazır bir mamulü satın almadan bu yolla başka birisine satamaz. İşlem malın mülkiyetinin el değiştirmesiyle son bulur. Ticarete konu olan mal İslami kurallara göre haram sayılan bir mal olamaz. 
Ijarah:
Birisine bir malı kiralamak anlamına gelir. İki değişik manada kullanılır:
Birinci türde işveren çalışanı belli bir maaş karşılığında istihdam etmektedir. Yani onun emeğini kiralamıştır. İşverene musta’jir, çalışana ajir, ödenen ücrete ujrah denilir. 
İkinci tür Ijarah leasing benzeri bir sözleşmedir. Malı kiraya verene mu’jir, malı kiralayana musta’jir, kiralama bedeline ujrah denilir. Malın mülkiyeti kira sözleşmesi süresince kiraya verende kalır. Kiralayan kira süresince mala gelen her türlü zarar ve ziyandan sorumludur. Kiracının kontrolü dışında gerçekleşen zararlar ise malı kiralayana aittir. 
Ortak girişim mülkiyetindeki mallar kiraya verebilir. Ama ortaklardan birisi kendi payına düşen malları münferiden sadece diğer ortağa kiraya verebilir. 
Kira maliyetleri anlaşmada önceden belirtilme şartı ile değiştirilebilir (kiraya yıllık zam veya indirim yapılabilir). Ama mal sahibi kira zammını tek taraflı olarak belirleyemez (bankaların kredi maliyetlerini kafalarına göre arttırmaları bunun tam tersi bir uygulamadır)
Bazı kiralama sözleşmelerinde kiracı zamanında ödemeleri yapmaz ise bir ceza şartı konulabilir. Şeriat hükümlerine göre geciken kira için bir ceza ödemesi yapılması faiz ile eşdeğerdir ve yasaktır. Ama bu durumun önüne geçmek için kiracının geciken kira karşılığında belli bir cezayı bir hayır kurumuna yatırması şartı getirilebilir. Veya ihtiyaç sahiplerine faizsiz kredi açması istenebilir. 
Eğer kiracı sözleşemeye uymazsa kiralayan sözleşmeyi tek taraflı feshedebilir. Ama kiracının tek taraflı feshi söz konusu olamaz. Karşılıklı anlaşma gerekir. 
Kiralanan mal takaful denilen İslami usulle sigortalanmışsa, sigorta maliyeti mal sahibine aittir.
Kiracı mal sahibinden izin alarak malı bir başkasına kiralayabilir. Alt kira geliri asıl kira gelirini aşan durumun İslami kurallara uygun olup olmadığı belirsizliğini korumaktadır.
Mal sahibi malı satabilir veya devredebilir. Bu durumda kiralama sözleşmesi yeni mal sahibi ve kiracı arasında yenilenir. Ama sadece kira sözleşmesinin malı kiralayan tarafından başka birisine bir bedel karşılığında devri yasaktır.
Salam:
Satıcı peşin olarak tahsil ettiği bir bedel karşılığında valörlü olarak bir teslimat yapmayı kabul eder. 
Alıcıya rabb-us-salam, satıcıya muslam ilaih, mal bedeline ra’s-ul-mal, satılan mala muslam fih denilir.
Bu işlemin asıl amacı sabit bir gelirleri olmayan ufak çiftçilere mal bedellerinin peşin olarak ödenmesi, bu sayede hasat yapılana kadar ailelerinin geçimlerini temin etmeleri ve üretimlerini finanse etme olanağına kavuşmalarıdır. Eskiden çiftçiler finansman ihtiyaçlarını tefecilerden yüksek faizle temin ederlerdi. (Bugün artık herkes bankalara yüksek faizler üzerinden borçlandırılmaktadır). Böylece çiftçi önce topraklarını kaybeder daha sonra da ailecek köle olarak satılırlardı. 
O zamanlarda bugün olduğu gibi ticaret erbabı Arabistan dışına mal gönderir, dışarıdan ülkeye mal getirirlerdi. Ticareti tefeciler finanse ederdi. Tefecilik (riba) yasaklandıktan sonra tüccarların ithal edecekleri malların bedellerini peşin tahsil etmeleri ve faaliyetlerini finanse etmeleri sağlanmış oldu.
Not: Bugünkü futures veya forward piyasalarında mal teslimi ve ödemeler valörlü yapılmaktadır. Bu işlemlerin amacı tarafları fiyat değişimlerine karşı korunmaktır. Salam mal alıcısı için bir türden bir futures veya forward vazifesi görürken, bu türden türev işlemlerinin mal finansmanı ile bir ilgisi yoktur. 
Salam’ın gerçekleşmesi için mal bedelinin tamamen peşin olarak ödenmesi gerekmektedir. Malın kalitesi, miktarı, teslim şekli ve yeri önceden tam olarak belirlenmesi gerekir. Dolayısıyla Salam sadece homojen emtia ve ürünler için yapılabilmektedir. 
Istisna:
Bir üreticiye belli bir malın imalatı için önceden sipariş verilmesidir. İşlem sırasında teslim fiyatı önceden belirlenir. 
Istisna sadece üretime konu olabilecek bir malı ilgilendirirken, salam herhangi bir mal için yapılabilir. Salam’da mal bedeli tam olarak peşin edilirken, Istisna’da böyle bir zorunluluk yoktur. (Dolayısıyla bu işlem forward veya futures işlemlerini andırmaktadır)
Salam işlemi iptal edilemezken, Istisna işlemi eğer üretim başlamamışsa iptal edilebilir. 
Istisna’da teslim zamanı tam olarak önceden belirlenmek zorunda değildir. Ama alıcı isterse mukavelede azami bir teslimat süresi belirleyebilir. Bu durumda geç teslim edilen malların alıcı tarafından satın alınması zorunlu değildir. Bazı durumlarda geç teslimatlar için günlük bir ceza önceden belirlenebilir.
Özetle bugün ülkemizde kullandığımız ticaret yöntemlerinin yukarıda belirttiğimiz İslami ticaret yöntemlerinden çok farklı değildir. 
————————————————————-

Pekiyi ülkemizde İslami finansa özel hangi yatırım enstrümanları mevcuttur? Bir göz atalım (detaylı bilgiler TSPAK’nin yayınlarında mevcuttur):
Kira Sertifikaları:
Varlık kiralama şirketi; aracı kurumlar, bankalar ve kaynak kuruluşları (“Kaynak kuruluş”, sahip olduğu veya kiraladığı varlıkları, kiralamak üzere varlık kiralama şirketine devreden anonim şirketlerdir.) tarafından münhasıran kira sertifikası ihraç etmek üzere kurulmuş olan anonim şirket olarak tanımlanmıştır. Kira sertifikası; varlık kiralama şirketinin satın almak veya kiralamak suretiyle devraldığı varlıkların finansmanını sağlamak amacıyla düzenlediği ve sahiplerinin bu varlıklardan elde edilen gelirlerden payları oranında hak sahibi olmalarını sağlayan menkul kıymet, kira sukuku olarak belirtilmektedir. Varlık ise, varlık kiralama şirketinin satın alacağı veya kiralayacağı her türlü menkul veya gayrimenkul mal ve maddi olmayan varlık olarak belirlenmektedir.
Kira sertifikası, kaynak kuruluşun, bir varlık kiralama şirketi aracılığı ve devret-kirala-devral yöntemiyle, mülkiyetlerindeki veya kiralamak suretiyle devralacakları varlıkları kullanarak finansman sağlamalarına imkan veren bir enstrüman olarak düzenlenmiştir. Varlık kiralama şirketleri, kaynak kuruluşlardan devraldığı varlıkları tekrar kaynak kuruluşa kiralamak suretiyle kira geliri elde etmek, söz konusu kira gelirlerine dayalı olarak kira sertifikası ihraç etmek ve kira süresi sonunda ilgili varlığı kaynak kuruluşa devretmek amacıyla aracı kurumlar, bankalar ve kaynak kuruluşları tarafından kurulabilecektir. 
Varlık kiralama şirketlerinin faaliyet konuları;
– Kira sertifikası ihraç etmek,– Kendi nam ve kira sertifikası sahipleri hesabına her türlü varlığı devralmak, kiralamak, varlıklardan elde edilen gelirleri payları oranında kira sertifikası sahiplerine ödemek,– Kira sözleşmesinin sonunda, başlangıçta anlaşılan koşullarda kiraya konu varlığı kaynak kuruluşa devretmek, olarak belirlenmiştir.
Varlık kiralama şirketleri, yukarıda belirtilen faaliyetler dışında herhangi bir ticari faaliyetle uğraşamayacağı gibi aşağıdaki faaliyetlerde de bulunamayacaklardır.
– Her ne ad altında olursa olsun kredi kullanamayacak, borçlanamayacak, sahip olduğu varlıkları yukarıda ifade edilen faaliyetlerin olağan ifası dışında kullanamayacaklardır.– Sahip olduğu varlıklar üzerinde üçüncü kişiler lehine hiç bir ayni hak tesis edemeyeceklerdir.– Varlığı, kira sözleşmesinden kaynaklanan tüm yükümlülüklerini yerine getiren kaynak kuruluş dışında başka bir kişiye devredemeyeceklerdir.
Varlık kiralama şirketleri, varlıklarını devralacağı kaynak kuruluş ile, söz konusu varlıkların devralınması, kaynak kuruluşa kiralanması ve kira süresi sonunda kaynak kuruluşa devredilmesini içeren bir sözleşme imzalamak zorundadırlar. Varlık kiralama şirketleri, aynı anda tek bir kaynak kuruluşa ait varlıkları devralabilecek ve aynı anda tek bir tertip kira sertifikası ihraç edebilecektir. Tedavüldeki kira sertifikaları itfa edilmeden yeni bir kira sertifikası ihracı yapılamayacaktır.
Düzenleme uyarınca, kira sertifikası sahiplerine verilen taahhütlerin yerine getirilmemesi durumunda, kira sertifikasına konu varlığın devredilerek elde edilecek kaynağın, kira sertifikası sahiplerine payları oranında dağıtılacağına ilişkin esas sözleşmede hüküm yeralması zorunlu tutulmuştur.
Kira sertifikaları halka arz yoluyla satılabileceği gibi, tahsisli olarak veya nitelikli yatırımcılara satılmak üzere de ihraç edilebilecektir. Kira sertifikalarının halka arz yolu ile satışında izahname ve sirkülerin düzenlenmesi gerekirken, tahsisli olarak veya nitelikli yatırımcılara satılmak üzere yapılan ihraçlarda kira sertifikalarına ilişkin olarak izahname ve sirküler düzenlenmeyecektir.
Kira sertifikalarının halka arz yoluyla satışının ve varlıklardan elde edilen gelirlerin ödemelerinin, aracı kuruluşlar vasıtasıyla yapılması zorunludur. Halka arz yoluyla satışta halka arza aracılık yetki belgesine sahip aracı kuruluşların kullanılması zorunlu tutulmuştur. Kurulca gerekli görülmesi halinde, halka arz edilecek kira sertifikalarının Türkiye’de kurulan ve Kurul tarafından yetkilendirilen derecelendirme kuruluşları ile Türkiye’de derecelendirme faaliyetinde bulunması Kurulca kabul edilen uluslararası derecelendirme kuruluşlarından en az biri tarafından derecelendirilmesi ve derecelendirme notuna izahname ve sirküler ile diğer bilgilendirme dokümanlarında yer verilmesi gerekmektedir.
Varlık kiralama şirketlerinin talebi ve ilgili borsanın uygun görmesi üzerine menkul kıymet borsalarında işlem görebilecek olan kira sertifikalarının, Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. nezdinde hak sahipleri bazında izlenmesi zorunlu tutulmuştur.
Gayrimenkul Sertifikaları:
Gayrimenkul sertifikası, ihraçcıların bedellerini inşa edilecek veya edilmekte olan gayrimenkul projelerinin finansmanında kullanılmak üzere ihraç ettikleri, nominal değeri eşit, hamiline yazılı menkul kıymettir. Bu sertifika sahipleri gerekli sayıda sertifikaya sahip olarak vade sonunda inşa edilecek gayrimenkulü devralabilirler ya da ilan edilen faizi eldeedebilirler.
Asli Edim : Gayrimenkul sertifikasında belirtilen sürede mülkiyetin gayrimenkul sertifikası sahibine geçirilmesi yükümlülüğüdür. Asli edimi kullanmak isteyen sertifika sahipleri, sertifikada belirtilen tarihlerde almak istedikleri bağımsız bölümün gerektirdiği sayıda sertifika ibraz etmek; ihraçcı ise, belirtilen sürede gayrimenkulün mülkiyetinin tesisini ve teslimini yapmak zorundadır. Birden fazla kişi yeterli sayıda sertifikayı ibraz ederek müşterek mülkiyet esasları çerçevesinde asli edimin yapılmasını talep edebilir.Tali Edim : Asli edimin yerine getirilmesini belirlenen süreler içerisinde talep etmeyen sertifika sahiplerine, anapara ve izahnamede belirtilen oranlarda faiz ödenmesini veya gayrimenkulün sertifika sahiplerince talep edilmeyen bölümünün banka tarafından açık artırma ile satılarak sertifika sahiplerine dağıtılmasıdır. İhraçcı tali edimi belirlenen süre içerisinde yerine getirmekle yükümlüdür.
İhraçcının edimlerinin ve belirlenen cezai şartların bir banka tarafından garanti edilmesi zorunludur. Bankanın ihraçcı lehine vereceği garantiler için şekli ve projeye göre miktarı Kurulca belirlenecek, Kurula hitaben düzenlenmiş Banka Teminat Mektubu’nun Kurulaverilmesi gereklidir.

Gelir Ortaklığı Senetleri (GOS):
Gelir ortaklığı senetleri (Revenue Sharing Certificates) köprü, baraj, elektrik santralı, karayolu, demiryolu, telekomünikasyon sistemleri ile sivil kullanıma yönelik deniz ve hava limanları ile benzerlerinden, kamu kurum ve kuruluşlarına ait olanların gelirlerine, gerçek ve tüzel kişilerin ortak olması için çıkarılacak senetlerdir.
Bu tanım iki önemli özellik arz etmektedir.a) Gelir ortaklığı senedi ulaşım, haberleşme, enerji kesiminde kamuya ait olan alt yapı tesislerinin gelirlerini ilgilendirmektedir.b) Bu gibi tesislerin mülkiyeti ve işletmesi ile ortaklık senedi alanların hiçbir ilgisi yoktur.
GOS ile ilgili SPK ve TTK’da bir düzenleme yoktur. 2983 sayılı Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesinde, gelir ortaklığı senetleri “kamu iktisadi kuruluşları (KİK) ve iktisadi devlet teşekkülleri (İDT) dahil olmak  üzere, kamu kurum ve kuruluşlarına ait altyapı tesislerinin gelirlerine gerçek ve tüzel kişilerin ortak olmaları için çıkarılacak senetler” olarak tanımlanmıştır.
Diğer bir düzenleme de Kamu Ortaklığı Fonu Yönetmeliği (R.G. 13.9.1984 – 18514) ile yapılmıştır.
Gelir ortaklığı senetleri, hukuki statüsü itibariyle adındaki “ortaklık” ibaresine rağmen, değişken faizli bir tahvil özelliği taşımaktadır. İstenildiği an paraya çevrilebilir, genellikle üç veya beş yıl vadeli ve başlangıç yıllarında vergiden muaf tutulmuştur. 2983 sayılı kanunun 14’üncü maddesi ilk beş yıl gelir ortaklığı senetlerinden hiç vergi alınmamasını, bunu izleyen üç yıl için vergilerde %50 indirim yapılmasını öngörmekteydi. Şu an gelir ortaklığı senetleri, 0.10 gelir vergisi stopajına tabidir. (23.07.2006 tarihli Resmi Gazete – 2006/10731 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı)
Kanunda tanımlanan menkul kıymetler arasına gelir ortaklığı senetlerinin de dahil edilmesine ihtiyaç duyulmasının nedenleri aşağıdaki gibi sıralanabilir;– Altyapı yatırımlarına devlet bütçesi dışında kaynak sağlamak,– Soyut nitelikte olan devlet tahvili ve hazine bonosu yerine somut imajlı olan köprü ve barajların adlarını kullanarak daha kolay borçlanmak,– Küçük kupürler çıkararak sermaye piyasasının yararlanacağı yeni bir araç yaratmak, – Özellikle faiz geliri elde etmekten çekinen ve haram sayan tasarruf sahiplerine gelir ortaklığı ismini kullanmak suretiyle ulaşmak,– Enflasyon hızı aşağıya çekildiğinde, yüksek ve sabit faizli devlet tahvillerinin hazineye getirdiği faiz yükünü hafifletmek.
Gelir ortaklığı senetleri, vergi avantajı ve teminat olarak kullanılabilmesi gibi nedenlerle işletmelerin ve kurumsal tasarrufçuların talep ettiği bir menkul değer türü olmakla beraber, yatırımcıların gelir ortaklığı senetlerini talep etmelerinin değişik nedenleri de olmaktadır. Öncelikle gelir ortaklığı senetlerinin ihracı ile tasarruf sahibi, tahvil ve hisse senedi dışında menkul kıymet türleri de olduğu konusunda bilinçlenmiştir ve tasarrufların boşta kalan bir bölümü de bu suretle hareketlendirilmiştir.
Bazı olumlu yanlarının yanı sıra, gelir ortaklığı senetlerinin sakıncalı tarafları da bulunmaktadır. Gelir ortaklığı senetlerinin en önemli sakıncalarından biri, bunlara devletçe taahhüt edilen enflasyon oranının üzerinde gelir sağlama garantisi sorunudur. Bu durumdagelir ortaklığı senedi uygulaması ile kamu hizmeti anlayışı çelişmektedir. Eğer enflasyon ve faiz oranları düşürülmezse, senet satın alanlara taahhüt edilen reel gelirin gerçekleştirilebilmesi için bu hizmetlerin (köprü, elektrik vb.) fiyatlarına zam yapılmasıgerekmektedir. Ayrıca sistemin olumsuz sonuçlar ortaya çıkarmaması için elde edilen fonların hızla yatırıma dönüştürülmesi gerekmektedir. Tamamlanması yıllar alacak olan büyük baraj projelerinin, ortaklık senedi süresi içinde tamamlanıp gelir getirmesi güç olacağından, bunların anaparaları ya hazineden karşılanacak, ya da yeni gelir ortaklığı senetleri çıkarılarak bunlardan elde edilecek gelirlere ihtiyaç duyulacaktır.
Bu verilerin ışığı altında, gelir ortaklığı senedi sistemi kamuya fon sağlanması açısından ilginç bir uygulama olmakla beraber, toplanan fonların etkin ve verimli kullanılamaması ve ekonomik istikrar sağlanamaması halinde ciddi sakıncalar ortaya çıkarılabilecek, dikkatli kullanılması gereken hassas dengelere sahip bir araçtır.

Gelire Endeksli Senetler (GES)
Getirileri, Kamu İktisadi Teşebbüslerinden (KİT) elde edilen ve Bütçe’ye aktarılan Hasılat Paylarına endekslenmek suretiyle oluşturulan “Gelire Endeksli Senet (GES)” ihracı ile Hazine Müsteşarlığınca ihraç edilen Devlet iç borçlanma senetlerinin çeşitlendirilmesi ve yatırımcı tabanının genişletilmesi amaçlanmaktadır.
Gelirlere Endeksli Senetler (GES) ile getirisi Devlet gelirleriyle ilişkilendirilen bir yatırım aracı yaratılmış olmaktadır. Söz konusu senetlere uygulanacak asgari kupon ödeme garantisi sayesinde yatırımcının gelir payındaki değişimden olumsuz etkilenmesi önlenmiş olacaktır. Bu çerçevede, 28 Ocak 2009 tarihinde Doğrudan Satış Yöntemi ile 3 yıl vadeli 3 ayda bir kupon ödemeli TL cinsi ve 3 yıl vadeli 6 ayda bir kupon ödemeli USD cinsi Gelire Endeksli Senet ihraç edilmiştir.
Gelire Endeksli Senetler, Hazine Müsteşarlığı tarafından 28 Ocak 2009 tarihinde Doğrudan Satış Yöntemi ile ihraç edilmeye başlanmıştır. Bu amaçla, GES almak isteyen bankalar, taleplerini 26 Ocak 2009 ve 27 Ocak 2009 tarihlerinde Müsteşarlığa bildirmişlerdir
Senet Özellikleriİhraç edilecek senetlerin özellikleri aşağıda özetlenmektedir.• Bütçe Kanunu’nda 2009, 2010 ve 2011 yılları için açıklanan Hasılat Payına ilişkin gelir tahmini rakamları, GES’ler için azami getiri sınırını oluşmaktadır.• 28 Ocak 2009 tarihinde ihraç edilen TL cinsi ve USD cinsi GES’lerin toplam değeri nominal 1.890 milyon TL’dir.• TL cinsi senetlerin herbiri nominal 100 TL değerinde, USD cinsi senetlerin herbiri nominal 100 USD değerindedir.• TL cinsi senetler, 3 yıl vadeli 3 ayda bir kupon ödemeli; USD cinsi senetler 3 yıl vadeli 6 ayda bir kupon ödemeli olarak ihraç edilmiştir.• Senetler, her bir kupon döneminde asgari gelir payı getiri garantili ve azami gelir payı getiri limitine haizdir  GES’ler, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Tahvil ve Bono Piyasasında görebilecektir.• Kamu kurumlarının yapacakları ihale ve sözleşmelerde ve Hazinece satılan Milli Emlak bedellerinin ödenmesinde teminat olarak kabul edilebilecektir.
Hasılat Paylarının İçeriği
GES’lerin getirileri, Kamu İktisadi Teşebbüsleri içerisinde yer alan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Devlet Malzeme Ofisi (DMO), Devlet Hava Meydanları İşletmeleri (DHMİ) ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nden (KIYEM) Bütçe’ye aktarılan Hasılat Payları kadar olacaktır. Bu çerçevede, söz konusu senetlerin getirilerine ilişkin ödemelerin hesaplanmasında TPAO, DMO, DHMİ ve KIYEM tarafından Bütçe’ye aktarılan üç aylık ve altı aylık Hasılat Paylarının toplamı esas alınacaktır
Hasılat Payı Gelirleri; 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 78. maddesi uyarınca, KİT ve Kamu Şirketlerinin gayrisafi hasılatının yüzde on beşine kadar tutarda tahsil edilerek Bütçe’ye aktarılan gelirlerdir. Hasılat 3 payı oranları, Bakanlar Kurulu Kararları ile belirlenmektedir. Bakanlar Kurulu Kararları uyarınca, tahakkuk ettiği ayı izleyen ayın 20’sine kadar Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) gayrisafi hasılatının %10’u, Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü’nün (DHMİ) gayrisafi hasılatının %14’ü, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü’nün (DMO) gayrisafi hasılatının %10’una kadarı; tahakkuk ettiği ayı izleyen ayın sonuna kadar ise Kıyı Emniyeti ve Gemi  Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (KIYEM) gayrisafi hasılatının %10’u, Bütçeye gelir kaydedilmek amacıyla ilgili Kurumlarca ödenir.
Kupon Ödemesi
Gelire Endeksli Senetlerin kupon ödemelerinde esas alınacak azami hasılat payı tutarı olarak, Bütçe Kanunu’nda 2009 yılı için açıklanan Hasılat Payına ilişkin gelir tahmini rakamı olan 300,725 milyon TL; 2010 yılı için açıklanan 312,911 milyon TL; 2011 yılı için açıklanan 332,972 milyon TL baz alınacaktır. Gerçekleşen gelir tahsilatının Bütçe’de açıklanan azami tutarların üzerinde olması durumunda yatırımcılara söz konusu azami tutar karşılıkları esas alınarak ödeme yapılacaktır.
Kupon ödemesinde, Veri Yayımlama Takvimine göre açıklanan, kupon ödeme tarihinden önceki üç aylık ve altı aylık Hasılat Payları esas alınarak ödeme tutarları belirlenecektir. Bu çerçevede, her bir yatırımcıya kupon ödeme dönemlerinde yapılacak ödeme tutarı, ilgili dönemde elde edilen Hasılat Payı’nın, TL cinsi ve USD cinsi GES’ler için belirlenen azami ihraç adedine bölünmesi ve çıkan sonucun satılan GES adedi ile çarpılması sonucuhesaplanacaktır.
Anapara Ödemesi
Yatırımcının GES anapara ödemesi vade sonunda yapılacak son gelir payı ödemesi ile birlikte gerçekleştirilecektir. Bu çerçevede, yatırımcıya vade sonunda “Anapara+Son Kupon Ödemesi” tutarında ödeme yapılacaktır.
Asgari Kupon Tutarı Garantisi
Yatırımcıları KİT’lerin hasılat paylarındaki dalgalanmaya karşı korumak amacıyla senetlere asgari getiri garantisi sağlanmıştır. Asgari getiri garantisi sayesinde, TL cinsi senet için, ihraç aşamasında her bir kupon döneminde öngörülen azami kupon ödemesinin %90’ıgaranti edilmektedir. USD cinsi senet için ise, senedin ihraç aşamasında her bir kupon döneminde öngörülen azami kupon ödemesinin %95’i garanti edilmektedir.
Her Bir Kupon Döneminde Yapılacak Azami ve Asgari Kupon Ödemeleri Gelire Endeksli Senetlerin yatırımcılara sağlayacağı getirilere baz teşkil eden Hasılat Paylarının, yıl içerisinde değişiklik göstermesi durumunda yatırımcıları korumak amacıyla her bir kupon ödemesine ilişkin asgari gelir tutarı belirlenmiştir. Aynı şekilde, yıl içerisinde elde edilecek Hasılat Paylarında öngörülenin üzerinde tahsilat gerçekleşmesi durumunda, ortaya çıkabilecek ödeme miktarının öngörülenin üzerinde oluşmasını önlemek amacıyla, satılan senet karşılığı dağıtılacak azami gelir tutarı da açıklanmaktadır.
Hisse Senedi Türevleri
Kâr ve Zarar Ortaklığı Belgeleri (KZOB)
Kâr ve zarar ortaklığı belgelerinin çıkarılmasındaki temel amaç, menkul kıymetler piyasasında değişime konu olan araçları çoğaltmak ve çeşitlendirmektir. Bunun yanı sıra kâr ve zarar ortaklığı belgelerinin kendine özgü bir menkul kıymet olarak, faiz dışıkazanca uygun bir yönü vardır.
Bu belgeler, kâr ve zarara katılma ve ortaklık hakkı vermekle beraber, hisse senedi sayılamazlar.Çünkü;– kar ve zarar ortaklığı belgeleri, sahiplerine şirket yönetiminde oy hakkı vermez.– hisse senedinin tersine bu belgeler vadeli olup vade bitiminde anapara ve kar payı belge sahiplerine geri ödenir.
Bu tür belgelerin kâra iştirakli tahvillerle de bir ilgisi yoktur. Çünkü zarar durumunda senet sahibinin zarara da katılması söz konusudur.
Kurulun Seri:III, No:27 Tebliğine göre, İhraçcılar, kar ve zarara ortak olmak üzere, tüm faaliyetlerin gerektirdiği finansman ihtiyaçlarını karşılamak için; yurt içinde satılmak üzere Türk Lirası üzerinden veya yabancı paraya endeksli, yurt dışında satılmak üzere ise, Türk Lirası veya yabancı para üzerinden ya da yabancı paraya endeksli “Kar ve Zarar Ortaklığı Belgesi” adı altında menkul kıymet ihraç edebilir. Menkul kıymet alım satımı ile iştigal eden ortaklıklar KZOB ihraç edemezler.
KZOB’larda en kısa vade bir ay, en uzun vade yedi yıldır. Vadeler, ortaklık faaliyetinin özelliğine göre muhtelif dönemlerde aylık ve katları olarak düzenlenir. Vade sonlarında KZOB bedelleri defaten ödenir. Serilerin itfa tarihleri, ait oldukları tertibin itfa tarihidir.Tertip içindeki serilerin farklı olan vadelerinin başlangıç tarihleri her birine ait satış sürelerinin bitimini izleyen gündür.
İhraç edilmiş KOB’ların tümünün, ortaklığın uyguladığı yıllık hesap dönemi itibariyle kâr veya zarara katılma oranı, KOB’ların ortaklıkta kalış süreleriyle çarpılan nominal
değerleri toplamının, aynı şekilde hesaplanan KOB, özkaynaklar ve eğer varsa katılmaintifa senetleri değerleri toplamına olan oranına göre belirlenir.
Kâr veya zarar miktarlarının tespitinde esas alınacak hesap vaziyeti, ortaklığın uyguladığı yıllık hesap dönemi sonu itibariyle düzenlenir. İhraç edildikleri hesap döneminde vadeleri sona eren veya vadeleri, ortaklığın hesap dönemini aşan KOB’lara ait kâr payı ödemeleri veya zararların nihai mahsubu, ortaklığın uyguladığı yıllık hesap döneminin son günü itibariyle düzenlenecek hesap vaziyetine göre yapılır.
İhraçcı, izahnamede belirlenecek esaslara göre, bağımsız denetim şirketince denetlenen ve genel kurulca onaylanan yıllık mali tablolar esas alınarak, Tebliğde belirlenen aynı tertip ve bir yıldan uzun vadeli KZOB’lar için kar veya zarara katılma oranı ile ortaklıkkar veya zarar miktarının çarpılmasıyla bulunan tutarın en fazla %75’i oranında avans ödemesinde bulunabilir.
Vadesi ortaklığın bir hesap dönemini aşmayan KOB’larda zarar payı KOB’un nominal değerinden düşülerek, ödeme; kalan miktar üzerinden yapılır.
Vadesi ortaklığın bir hesap dönemini aşan KOB’larda zarar payı, bir önceki yıl zararı olarak müteakip yıla devredilir ve müteakip yıl kâr edilmesi halinde o yılın kâr payından mahsup edilir; varsa bu işlemden sonra kalacak kâr payı müteakip yıla devredilir; buuygulamaya KOB’un vadesi sonuna kadar devam olunur; vade sonuna kadar düşülemeyen zarar payları, vade sonunda belgenin nominal değerinden mahsup edilir.
KOB’un nominal değeri, o KOB’un payına düşen zararları karşılamaya yetişmiyorsa, nominal değeri aşan zarar payları, KOB sahibinden tahsil edilemez.
İhraçcılar, vade sonunda KZOB sahiplerine ödenmesi gereken tutar karşılığında artırılan sermayelerini temsil eden hisse senetlerini alma hakkı verebilirler. KZOB’ların hisse senetleri ile değiştirilmesine ilişkin esaslar ihraç öncesinde belirlenerek izahname vesirkülerde kamuya ilan edilir. Hisse senedi ile değiştirilebilme hakkı sadece halka arz suretiyle satışı yapılan KZOB’lara tanınabilir ve KZOB’ların hisse senetleri ile değişimi ancak vade sonunda yapılabilir.
KZOB sahiplerinin KZOB’larını hisse senetleri ile değiştirmeleri halinde bu hisse senetlerine uygulanacak fiyat, İhraçcının hisse senetlerinin Borsada işlem görmesi durumunda, Borsa fiyatı değiştirme fiyatının belirlenmesinde referans olarak alınabilir.
Borsada işlem görmeyen ortaklıkların KZOB ihraçlarında, değiştirme fiyatının belirlenmesine ilişkin esaslar, Tebliğde belirtildiği şekilde kamuya duyurulur. Ayrıca talep toplama işlemlerinin gerçekleştirildiği merkezlerde talep eden KZOB sahiplerine verilmeküzere hazır bulundurulur.
Katılma İntifa Senetleri (KİS):
Anonim ortaklıklar, nakit karşılığı satılmak üzere, ortaklık haklarına sahip olmaksızın kardan pay alma, tasfiye bakiyesinden yararlanma, yeni pay alma ve Seri:III, No:10 “Katılma İntifa Senedi İhracına İlişkin Esaslar Tebliği”nde belirlenen olanakların birbölümünden veya tamamından yararlanma haklarını sağlayan katılma intifa senedi çıkarabilirler. Katılma intifa senetleri nama yazılı olabileceği gibi, hamiline de çıkarılabilmektedir. Esas sözleşmede hüküm bulunmak koşuluyla, genel kurul kararı ile süresiz olarak çıkarılabilir.
Ortalıkların çıkarabilecekleri KİS tutarı, ödenmiş sermayeleri ve yedek akçeleri toplamından çok, bu toplamın altıda birinden az olamaz. Bu oranlar içinde kalmak koşuluyla asgari ve azami oranların esas sözleşmede gösterilmesi zorunludur.
KİS sahiplerine kâr dağıtımı aşağıdaki esaslara uyulmak koşulu ile esas sözleşmede düzenlenir:
Önce, ödenmiş ortaklık sermayesi ile ödenmiş KİS sermayesinin toplamı içinde KİS sermayesinin toplam sermayeye olan oranı bulunur. Vergi ve birinci kanuni yedek akçe düşüldükten sonra kalan dağıtılabilir kâr içinde, yukarıdaki orana göre KİS sahiplerinedüşen kâr payı saptanır. KİS ortaklarına, bu şekilde ayrılan kârdan Kanunun 15’inci maddesine göre Kurulca saptanmış olan oran ve miktarda birinci temettü tutarında KİS kâr payı ödenir. KİS ortağı olanlara birinci temettü ek olarak sağlanabilecek diğermenfaatler esas sözleşmede düzenlenir. Bilançonun genel kurulca onaylanması, ortaklığı otomatik olarak, KİS’ler açısından kârın dağıtım yükümlülüğü altına sokar. KİS kâr payının en geç, hesap dönemini izleyen 9 ay içinde ödenmesi gerekir.
KİS’in tasfiye bakiyesine katılabileceği esas sözleşmede gösterilir. Bu katılmanın esasları ve koşulları izahnamede belirlenir.
————————————————————
Bunlar dışında ülkemizde katılım bankaları faaliyet göstermektedir. Bu kurumlar kar payı gibi görünen ve aslında bir tür faiz ödeyen hesaplar açmaktadırlar. Ayni şekilde bu kurumlar sabit faizli kredi kullandırmakta ve buna proje finansmanı demektedirler. Bu türden sistemler paketin içini değil, ambalajını tercih edenler için uygundur. Niye katılım bankaların karları patlamaktadır? Daha önceden yazdığımız gibi bankacılık sektörünün karı, faiz ve komisyon şeklinde ekonomideki diğer birimlerin zararıdır. Ayni şekilde katılım bankacılığı da ne kadar çok kar ediyorsa bu kurumlar ile çalışan kitleden katılım bankalarına o kadar çok kaynak aktarılıyor demektir.
İslami finans her ülkede değişik şekilde uygulanabilmektedir. Özellikle finans kurumlarının şeriat hükmüne göre bu işlemlerin uygunluğu için fetva almaları gerekmektedir. Her ülkede tek bir hüküm şekli mevcut olmadığı için ülkeden ülkeye farklı uygulamalar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bu işe onay veren makamların ekonomi ve finans bilgisi ya çok kısıtlıdır, ya da hiç yoktur. 
Şu anda ülkemizde bir Dubai’leşme özentisi türemiştir. İstanbul’un finans merkezi olması, borsaların bir araya toplanması, özellikle İstanbul’un her tarafına gerekli gereksiz bir sürü inşaatlar yapılaması hep bu Dubai’leşme trendinin dışa yansımalarıdır.  Dubai Orta Doğu’nun finans ve para merkezidir, ya da en azından emirin inşaat şirketleri iflas edene kadar öyleydi. Orta Doğu’nun para trafiği Dubai’den geçer. Her milletten insan Dubai’de ticaret yapar. İşte bu Dubai bize örnek olacaktır. Neden? Çünkü ülkemizde kronik bir cari açık ve kronik olmak üzere olan bir bütçe açığı vardır. İstanbul Dubai gibi olunca para buraya akacak ve böylece  bu açıklar bir şekilde finanse edilecektir. Daha doğrusu öyle olacağı düşünülmektedir. Pekiyi İstanbul bir Dubai olabilir mi? Belki mümkündür. Zira tarihi değerleri, kıtalar arası ticaret yolları üzerinde yer alması, nüfus büyüklüğü, dinler açısından önemi vs. İstanbul’u bir finans merkezi haline getirebilir. Ama bu olay daha önceki yazılarımda da belirtmiş olduğum gibi tepeden inme talimatlar ile olmaz. Buna piyasalar, özellikle de uluslararası piyasalar karar verir. Bu türden merkezler tarih boyunca güçlü ekonomilerde, serbest piyasa şartlarında ve vergi oranlarının düşük olduğu yerlerde ortaya çıkar. Örneğin Dubai’de ticaret tam serbestiye yakın bir şekilde yürütülmektedir. Ayrıca burası bir vergi cennetidir, vergi oranları ya sıfır ya da çok düşüktür. Bizde böyle uluslararası merkezlerin sadece hisse senedi borsalarının bankacılığın öne çıktığı yerlerde olduğu zannedilmektedir. Ama hata yapılmaktadır. Borsalar ve bankalar  güçlü ekonominin türevleridir. Ülkede çeklerin arkası yazılırken bankaların karlarının patlaması, halkın fakirleşirken borsanın prim yapması ise bir şeylerin ters gittiğini gösterir. Nitekim Dubai’de bir borsa olmasına rağmen bu şehrin gerçek önemi borsasından değil, ticaret hayatının canlılığından ileri gelmektedir. Yani Dubai için borsa sadece tali bir olgudur. Dubai olmanın ön şartları bellidir: Serbest piyasa olacak, vergiler çok düşük olacak veya olmayacak, kamu müdahalesi ve harcamaları en düşük seviyelerde gerçekleşecek. İşte bizde bunlar tam tersidir. Kamu kendisine devasa harcama ödenekleri ayırmakta, beğendiği sektör ve yatırımcılara teşvik vermekte, vergileri azami seviyede almakta ve hatta bunları devamlı arttırmakta, hazine borçlanma gereksinimi ile piyasadan tüm atıl fonları çekmektedir. Yani tam tersi bir yaklaşım söz konusudur. Ayrıca Dubai’nin İslami finans ile yakından uzaktan bir ilgisi de yoktur. 
…………………………………….
Faizin bileşik bazda hesaplanmasından ileri gelen problemleri yukarıda incelemiştik. Bunun dışında faizin çok başka iki negatif yanı daha vardır: Faiz sabit bir ödemedir. Oysa ekonomide döngüler, yani iniş ve çıkışlar bulunur. Ekonominin gelişmekte olduğu dönemlerde borçlular kredi ödemelerini yapmakta zorlanmazken, kriz dönemlerinde sabit ödemeler borçlular üzerinde ağır yükler oluşturur. Ekonomik gelişme dönemlerinde borçlardan arta kalan nakit akışının, ekonomik gerileme dönemlerinde oluşan negatif nakit akışını telafi edeceğini düşünmek teorik olarak mümkünse de pratikte bu olay geçerli değildir. Zira ekonomi lineer bir şekilde gelişmez. Ekonomik olaylar birbirine bağlı hareket eden stokastik değişkenlerdir.  Gelişme dönemlerinde devamlı şekilde yeni yatırımlar yapıldığı için bu yapılan yatırımların izleyen dönemlerde daha fazla nakit üretilerek servis edilmesi gerekir. Daralma dönemlerinde maalesef bu mümkün olmaz, zira ekonominin duraklamaya başladığı zamanlarda piyasadaki nakit akışı azalır.
Bir diğer negatif özellik günümüzde kullandığımız parasal sistemin eseridir. Para dediğimiz olay aslında emisyon ve rezerv parayı ifade etmektedir. Paranın yaratıcısı ve sahibi merkez bankasıdır. Bankacılık sistemi ise merkez bankasının bir türevidir. Bankacılığın fonksiyonu merkez bankasının üretmiş olduğu paranın ekonomideki diğer aktörlere dağıtılmasına aracılık etmektir. Merkez bankası faiz seviyeleri, zorunlu karşılık oranlarıyla oynayarak yaratmış olduğu paranın ekonomi geneline dağılma hızını para politikası çerçevesinde hızlandırır veya yavaşlatır. Burada ufak bir ayrıntı gizlidir. Merkez bankasının yaratmış olduğu para bankalar tarafından ekonomiye doğrudan aktarılamaz. Bu para sadece bankaların rezerv hesaplarında muhafaza edilir. Eğer ekonomideki bir birimin merkez bankası nezdinde bir hesabı bulunmuyorsa bu paraya ulaşamaz. Merkez bankacılığı sisteminin dışındaki birimlerin ulaşmış olduğu para aslında para değil, bankaların ekonomi geneline açmış oldukları kredidir. Finansal sistemdeki toplam kredi miktarı da gerçek paranın çok üzerindedir. Dolayısıyla bu kredilerin topyekün ödenme imkanı yoktur. Bunun yerine kredi stoku kısmen açılır, kısmen kapatılır. Yani para sistem içinde kendisini devreder. Para devir hızı düşmeye başlar ise krediler ödenemez olur, sistem önce daralır, devam ederse çöker. Böyle saat bombası gibi bir sistem, kredi olgusunu büyük ölçüde dışlayan İslam’a uygun değildir.
Bugün kullanmakta olduğumuz kredi bazlı fiat parasal sistem uzatmaları oynamaktadır. Ama derin strateji bu işlerden nemalanmakta olduğu için sistemi ne pahasına olursa olsun ayakta tutmaya çalışmaktadır. Yani kanser bütün vücuda yayılmaya devam ederken hastaya her gün daha yüksek dozda morfin verilmektedir. Kanserin iyileştirilmesi erken teşhis ve tedavi ile mümkündür. Dünya ekonomisi ise bu aşamaları çoktan geçmiştir.
Pekiyi bu sistem nasıl değiştirilebilir? 
– İlk akla gelen çözüm devamlı para basmaktır. Bu şekilde önce birikim yapanlardan borçlulara kaynak aktarılıyor gibi görülmekte, ama aslında finans sektörü ihya edilmektedir. Bunun yanında merkez bankaları kamu kağıtlarını piyasadan satın aldığı için kamunun borçlanma maliyetleri suni olarak düşürülmekte ama halk reel olarak daha da fakirleşmekte, enflasyon yaratırım zanneden zihniyet reel ekonomide deflasyon tetiklemektedir.
– Sosyalist çözüm serveti vergilendirmektir. Burada kamu devreye girmekte ve önce reel sektörü, bu çalışmayınca son aşamada finansal birikimleri vergilendirmekte, bu vergiyi de cebe indirmektedir. Burada halkın durumunda bir iyileşme olmamakta hatta daha da fakirleşmektedir.
– Pek tercih edilmeyen son çözüm kamu borç silme ve yapılandırma operasyonudur. Bu şekilde ekonomideki diğer birimlerden kamuya defakto kaynak transfer edilmektedir. Sonuçta finansal sistemin aktifleri yokedilmekte ama pasiflere ve mevduatlara dokunulmamaktadır. Sistemde kredi akışı durunca firmalar iflas etmekte, işsizlik tavan yapmaktadır. Bu türden borç yapılandırması geçirmiş ülkelerden dışarı nüfus göçü vardır (ör: Rusya, Arjantin, Yunanistan). Kamu borçları silinince başa dönülmekte, kalan sağlar bizimdir mantığıyla işler yürütülmeye çalışılmaktadır. Ama sistem belli bir süre sonra tekrar tıkanmaktadır. Zira faiz tekrar bileşik bazda çalışmaya başlamıştır. Hiç düşündünüz mü? Neden ülkemizde kamu her şeyi satmakta ama borcu biteceğine devamlı artmaktadır? 
Klasik çözümler burada son bulmaktadır. Bundan sonrası bugünkü mantalite için ütopik çözümlerdir. Uygulanmaları zordur. Bu konularda pek literatür bulunmaz. 
– Finansal sistemin aktif ve pasiflerinin yapılandırılması. (Bunu ileride detaylı ele alacağım)
– Kredi bazlı parasal sistemden, sermaye bazlı parasal sisteme geçmek. Sermaye bazlı parasal sistem ayni zamanda İslami finansa da en yakın sistemdir. Burada finansal kurumlar kredi yerine reel sektöre sermaye koymaktadır. Bu sistemin başarı hikayeleri Almanya ve Güney Kore’de yaşanmıştır. Böylece bankalar faiz ve komisyon tahsil ederek firmaların nakit akışlarını hortumlamak yerine onlar ile beraber büyüme ve karlılık odaklı çalışmalar yapacak, beraber yürüyeceklerdir. Ayni zamanda bankalar reel sektör için finansal danışman görevi görecekler, sermayedar olarak şirket yönetim kurullarına katılacaklardır. İnsanlar bankalarda hesap açmayacak, bankaların sermayesine iştirak ederek, kağıt üzerinde değil gerçek kar payı alacaklardır. Burada bankacılık halkın reel sektörde sermaye yatırımlarına aracılık etmiş olmaktadır (sermayeye yatırım böylece borsaya kote olmayan şirketlere de yapılabilecektir). Ekonomide para krediler yolu ile değil, sermaye genişlemesi yoluyla yaratılacaktır. Kredi stoku düşük seviyede olduğu için ekonomik daralma zamanlarında krizler de daha kolay atlatılmış olacaktır. Bir kesim yukarı çıkarken diğeri inmeyecek, gelir daha adil dağılmış olacaktır. Bunun bir diğer faydası ise tasarrufların artması şeklinde tezahür edecektir. Zira tasarruf sermayenin bir diğer adıdır.
Sermaye bazlı bir parasal sistem için ön şart güçlü bir sermaye yapısıdır. Ama yapılan bunun tam tersidir. Yüksek vergiler, aşırı kamu borçlanması, parasal genişleme, hammadde enflasyonu, bankaların reel sektöre uygulamasına göz yumulan tefeci faizleri yüzünden  sermaye artmamakta, tam tersine erimektedir. Dünyada da durum farksızdır. Katılım bankacılığı, sukuk ihraçları işin makyajıdır.kaynak:finansalpusula.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.